Kitaplar


 

 


(Ortak kitap)
 



    https://www.facebook.com/ozmenu  https://twitter.com/unalozmen

 

Ünal Özmen

 

Anasayfa

İnsanlar, neden varlığını çoktan yitirmiş toplulukların, değiştirdiği düzenlerin icat ettiği günleri bayram olarak kutlamaya devam ediyor? Neden insanlar inanmadığı dinin ritüellerini, dahil olmadığı hatta karşı olduğu siyasal dönüşüm anlarını kutlamak zorunda kalıyor?
Ortaöğretimdeki düzenlemenin Bakalorya Diploma Programı’nın kopyası olduğunu, Selçuk’un sunumda kullandığı dilin de oradan alındığını yazarken elbette bir bildiğimiz vardı. Ortaöğretimdeki düzenleme, zorunlu eğitimin 4+4+4 olarak bölündüğü 2012’den beri mahrum kaldığı eğitim fonlarından yararlanma projesidir. Doktorun yazdığı reçete, kullansam mı ki diye eşe dosta sorulamayacağına göre üste para verilen bu hazır reçete de haliyle ev ahalisine sorulamazdı.
11.06.2019
11.06.2019
Diyelim ki Türkiye uluslararası anlaşmaları imzalamadı ve Anayasa bağlayıcı tek hukuki metindir. “Bugün ilkokula başlayan çocuklarımız 2040’ta iş hayatına atılacaklar. Çocuklarımızı o günün dünyasına hazırlamak için bunu yapmak zorundayız.” diyen Ziya Selçuk’un biyoloji, fizik, kimya gibi temel bilim derslerini kapsayan Fen ve Teknoloji dersini 18, din dersinin 8 saat olarak belirlemesinin akla uygun izahı var mıdır? Din dersi liselerde haftada bir saatti, geçen yıl 2 saate çıkarıldı. Madem “Zamanın ruhu” senden yeni bir düzenleme istiyor o halde o bir saati çocuklara iade etmek gerekmez miydi?
Aristotales’ten beri: 2500 yıl önce Aristotales’in eğitimin üç temel unsurundan biri saydığı “uygulama”nın bugünün eğitim dilindeki karşılığı “yaparak yaşayarak öğrenme”dir. Türkiye bu kavramı her duyduğunda “Eğitimde reform” veya “Eğitim sistemi değişiyor” algısına kapılıyor. Eğitim politikacıları da bu kavramın toplumdaki karşılığını bildiği için çok sık kullanıyor. Söylemek istediğim sistem falan değişmiyor. Düzenleme yapılıyor. Düzenleme sistem değişikliğine yol açmaz, aksine mevcut düzenin devamını sağlar. Şunu da unutmayalım ki düzen değişikliği değişecek düzenin unsurlarını değiştirmeyi gerektirir
11.06.2019
11.06.2019
TDK, tatili ‘çalışmaya ara verileceği belirtilen süre, dinlenme’ olarak tanımlıyor. Bu tanıma ve bizim de bildiğimize göre tatili, tatile çıkan planlar; o süreyi nasıl geçireceğine, ne yapar veya yapmazsa dinleneceğine tatilci karar verir.
Sahnede veya kürsüde, mikrofon kullanan ve kitleye hitap eden diğerleri gibi bu iki fenomen de anlamsızlığın anlam üzerinde baskı kurduğu yılların ürünü olarak ortaya çıktı. Devlet Bahçeli her ne kadar Ajdar’dan eski olsa da kendisini ve dilini anlamdan ayırması Ajdar’dan sonraya denk gelir. Bahçeligillerin hitap ettiği kitleyi Ajdarlar dönüştürdü. Bahçeli, temsil ettiği topluluğa sahip çıkma yerine, ister istemez kendini Ajdarlaştırmak zorunda kaldı.
19.05.2019
11.05.2019
Eğer dilin bir sorunu varsa çözüm sokakta aranmaz. Ne yazık ki sokak kültürünü düzene sokması gereken Milli Eğitim Bakanlığı kendi kültürünü sokakta arar hale geldi. Değer yaratması, ahlak inşa etmesi gereken bir kurum değerler eğitimini kalpazan vakıflardan alıyorsa, dili kurtarılması gereken ekrandan öğrenmesi normaldir.
Karşı karşıya olduğumuz durum bence akılla, aklı nereden aldığımız, hangi akla hizmet ettiğimizle ilgili. Tabi konuya bu kadar derinden bakınca zekâyı ihmal etmemek lazım. Zekâ, az çok her hayvanda vardır. Önemli olan zekânın akıl edinme kapasitesidir. Akıl bilgiden edinilir. Demek ki akıl geliştirilebilir bir şey. Düşünce aklın dışarıdan aldığı bilgileri sentezlemesi sonucu ortaya çıkan eylem planı ise aklın nereden edinildiği önemli oluyor.
11.05.2019
11.05.2019
Kasım 2002 genel seçiminde yüzde 34.42 oy alan AKP, 365 milletvekilliği elde ederek 550 sandalyeli meclis’te yüzde 66.36’lık güce sahip oldu. 19.42 oy oranı ile 177 sandalye elde eden CHP, Meclis’in yüzde 31.18’ini; Meclis’e giren 8 bağımsız milletvekili ise (seçilemeyen bağımsız adayların aldığı oy dahil) 0.96 oy oranı ile Meclis’in 1.45’ini oluşturdu. Yüzde 9.52 ile DYP, 8.35 ile MHP ve yüzde 5’in üzerinde oy alan Genç Parti, DYP ve ANAP meclis’e giremedi. Vatandaşın yüzde 45.2’sinin oyu, karşı oy kullandıkları AKP ve CHP’nin hanesine yazıldı. Baykal, ‘millet iradesine saygının gereği olarak’ iktidar partisi AKP’nin Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın suçunu affedip milletvekili olmasını sağladığında, milletin yarısının iradesi sandığın dışındaydı. Erdoğan’ın siyaset yasağını kaldıran Anayasa değişikliğini iradesini “millet”ten almayan milletvekilleri sağlamıştı. Ahlaki gerekçelerle savunulduğu için bu kararın meşruiyeti tartışma konusu yapılmadı.
İnsanlar, oyunu kullanırken alım gücünün düşmesine, işsiz kalmasına, enflasyona, kur artışına, kamu mülklerinin talan edilmesine bakmadı. Ekonominin 24 Haziran Genel Seçimine etkisi ne idiyse bunda da o kadar oldu. Ekonomi seçmenin eğilimini etkileseydi 2002 benzeri bir sonuç ortaya çıkması gerekir krizin sorumlusu AKP’nin oyu yüzde 15’in altına düşmüş, siyasi hayatında ekonomiyle uzaktan yakından ilgisi olmamış MHP kapısına kilit vurmuş olurdu.
12.04.2019
05.04.2019
Eğitim düzeyinin seçmen davranışına etkisini biliyoruz, fakat insanların seçim tercihlerini aldıkları/alamadıkları eğitime bakarak belirleyip belirlemediğini bilmiyoruz. Çünkü kamuoyu araştırmacıları insanlara patatese erişim olanaklarını soruyor, eğitimin beklentilerini karşılayıp karşılamadığını soran yok.
Öğretmenler “Bu milletin çocukları için hizmet etmek” aşkıyla bakan olan Selçuk’a ‘Özel okullarınızı gelir düzeyi yüksek illerin zengin semtlerinde açmanızı nasıl yorumlayalım’ diye soramıyor doğal olarak. Çünkü o, jandarmanın, polisin, istihbaratın Süleyman Soylu’nun emrinde olduğu bir hükümetin bakanı. Öğretmenler adına sorayım; 2012-2018 yıllarında özel okullarınızın büyüme oranı nedir? Yanıt önemli, çünkü millet büyüyorsa iş millet adına, şirket büyüyorsa kapitalist adına yapılıyor demektir.
29.03.2019
29.03.2019
Mutabakat, müzakere sonunda tarafların uzlaşmasıdır. Müzakere ise birden çok tarafı olan ihtilaflı sorun ya da sorunlara diyalogla çözüm aramaktır. Mutabakata giden süreçte önce sorunlar, sonra sorunu temsil ehliyetine sahip taraflar belirlenir ve ardından müzakere başlar. Sorunun tarafları diğerini kendine denk görmeyebilir, ancak müzakere masasına oturanların karşısındakiyle eşit olduğunu kabullenmesi zorunludur. Taraflardan birinin hükümranlık iddiasında bulunması durumunda müzakere olmaz, mutabakat sağlanamaz.
Modüler Eğitim, Ziya Selçuk’un 2003’te uygulamaya sokup geride maliyet, zaman, enerji ve heba edilmiş kuşaklar bırakmış; şu sıra kendisi dahil savunucularının telaffuz etmeye utandığı iflas etmiş “Yapılandırmacı” neoliberal eğitimin diğer adıdır. Bu model, eğitimde öğrenciyi, fabrikada işçiyi, dairesinde memuru iradesinin dışında tasarlanmış kalıba sığacak biçime getirmeyi amaçlar. Modüler Eğitim bireyi, toplumun etkin katılımcısı, toplumsal yapıların değişip dönüşmesine müdahil olacak sosyal bir varlık olarak görmez. Bireyi egemen düşüncenin belirlediği kural ve koşullara uyum sağlayacak şekle sokar. Modüler öğrenme/öğretme yöntemi bireyseldir, grup çalışmasına uygun değildir. Öğretmene biçtiği rol ise danışmanlıktır.
15.03.2019
08.03.2019
AB temsilcisi Angel Gutierrez Hidalgo “AB olarak Türkiye´nin kendi eğitim sisteminde gerçekleştirmekte olduğu reformu çok olumlu buluyoruz. Bütün bu reformların AB stratejileriyle de uyumlu olduğunu belirtmek istiyoruz. 2023 Eğitim Vizyonu aynı zamanda bize AB olarak da iş birliği yapacağımız alanlarda bir hat, yörünge sunmuş oluyor.”demiş ve eklemiş “Zira finansal yardım ve diğer yardımlar açısından bu tür belgeler son derece önemli.” Arkası gelir mi bilemeyiz ama adam AB’nin çek defterini göstermiş!
Doğrudur, bilim para için yapılmaz; ama bilim milli şuurla da yapılamaz. Bilim için tek gerekli şart özgürlüktür, özgürlük olmadan asla bilim yapılamaz. “Bilim tek başına insana yaşama sevinci veren bir uğraştır. Başka bir amaçla beraber götürülemez” diyen Erdal İnönü, bilim insanlarına hitaben yaptığı bir konuşmada “Bilimin gerektirdiği koşulları yerine getirin. O irade size başka yere gidin diyorsa dediğini yapın. Anneniz babanız üzülebilir. Zararı yok, siz o yolda ilerleyin, sonunda herkes mutlu olur” der.
01.03.2019
22.02.2019
Garip değil mi, hiçbir girdisini teşvik kapsamına almadığı, desteklemediği çiftçinin ürettiği buğdayın fiyatını belirler ama devlet, onca teşvike rağmen güya hizmet satın aldığı özel okul ücretlerini belirlemez!
Eğer bir şeyi merak edeceksek o da ortaöğretimin hali olmalı. Eğitimin her kademesi sıkıntılıdır, fakat ortaöğretim eğitimin çıkmaz sokağıdır. İlköğretimi ve yükseköğrenimi şöyle veya böyle idare edebilirsiniz. Fakat öğrenim sürecinin kritik durağı ortaöğretimi savaş taktikleriyle düzenleyemezsiniz. Çünkü burası ilköğretimden sınavla aldığı öğrenciyi yine sınavla üniversiteye gönderir. Sınav sorununu çözemeyen bu bataklıkta debelenir durur.
08.02.2019
01.02.2019
Cemaati 40 yıldır ABD (CIA) ile anan solcular, dün olduğu gibi bugün de aynı çevrelerin hakaretine ve yaptırımına maruz kalıyor. Mesela “Hoca CIA kontrolünde” diyenlere 15 Temmuz’dan önce “cibilliyetsiz”, “şebek” demiş olan Sabah gazetesi yazarı Salih Tuna, literatüründeki küfrü bitirmiş olmalı ki iki gün önce “köksüzler” demeye başladı. Bu gün eğitim yazarınızı yarıyıl tatilinde sayar izin verirseniz (en azından kendi adıma) bu şahsa ‘terbiyesizliğin lüzumu yok, otur oturduğun yerde’ demek istiyorum. Yeni Şafak ve Sabah’taki yazılarından aktaracağım bölümleri okuyunca eminim siz de bana katılacaksınız!
Cemil kılıç, “sosyal medyada siyasi içerikli paylaşımlar”da bulunduğu için görevden aldı. Oysa daha geçen hafta Meclis Başkanı Binali yıldırım “seçim siyasi faaliyet değil” dememiş miydi! Diyelim ki siyasetçinin siyasi seçimde siyasi parti adayı olması siyaset değil de bir insanın uzmanlık alanına giren konularda fikir beyan etmesidir siyaset! Peki, siyasi görüşünü görev alanının dışında beyan edenlerin peşine düşmek Eğitim Bakanının (Vizyon Belgesi’ni “öğretmen merkezlilik” üzerine kuran ve her fırsatta öğretmenleri eleştirileri ve düşüncelerini açıklamaya teşvik eden Ziya Selçuk’un) görevi midir?
01.02.2019
18.01.2019
İçişleri Bakanı, sokaktaki şiddetin nedeni ve alınacak önlemler konusunda bir kez olsun YÖK Başkanı’nı veya Milli Eğitim Bakanı’nı arayıp eğitimin ne düşündüğünü sormadı. Fakat hayvanlara bile şiddet dışı yöntemlerle bir arada yaşama yollarını öğretmesi gereken eğitimin başındaki zevatlar, kurumlarında meydana gelen her olayın ardından içişleri bakanını arayarak yardım isterler.
Reprezantlar, pazarladıkları ilaç veya tıbbi malzemeyi her derde deva iksir gibi tanıtır. Politikacılar da öyle, onlar da ilaç pazarlamacıları gibi siyasi kararlarının olumsuz yönlerinin görülüp tartışılmasından hoşlanmazlar. Diyorlar ki 2023 Vizyon Belgesi’nin hiç mi olumlu bulduğun tarafı yok! Ben de diyorum ki yoğun bakıma alınmış yani komadaki hastaya verilecek ilacın önce yan etkisine bakılır. Bizler, hastanın refakatçisi olarak bunu yapıyoruz.
11.01.2019
10.01.2019
Öğretmenler katakulliye karşı dikkatli olmalı. Bir kanunumuz olsun derken meslekten olmak var işin içinde… Özellikle eğitim sendikaları üyeleri üzerinden tüm öğretmenleri tartışmaya dahil etmeli, onların profesyonelleşmeye itiraz etmelerini sağlamalıdırlar. Çünkü profesyonellik kaçınılmaz olarak insanı kalpazanlaştırır. Kalpazanlar saygın değildir.
Laik ahlakı yasadan daha güvenilir buluyorum. Çünkü yasa, insanın “ebna-yı cinsine, hayvanat vesair mahlukata karşı” husumet beslemesinin önüne geçmez, biraz korkutur fakat genellikle olay anında veya sonrasında müdahale eder. Oysa laik ahlak önleyicidir, kişiyi içten denetleyerek saldırgan bir yaratığa dönüşmesinin önüne geçer.
10.01.2019
24.12.2018
Ahlak artık sokakta, iş yerinde, yolda, kentte, köyde kişinin kendi başına edinebileceği bir ilişkiler kuralı değil. Fakat okul, hem deneysel yöntemlerle hem aktarım yoluyla ahlakın ele alındığı, kurallarının oluşturduğu yer olarak hâlâ önemini korumaktadır. Ahlak her zaman okulun ilk konusu oldu. Okul, sokağın başında, meydana çıkan yolun üstünde insana yol gösterdi. Ne yazık ki neoliberal islamcı işbirliği, okulun bu rolünü kamusal amaç gütmeyen bir kısmı sivil toplum örgütü görünümündeki cemaatlere, camilere, partilere, medyaya devrederek ahlaki ilkeleri disiplin olmaktan çıkardı.
Pedagojinin amacının insan davranışlarını yönlendirmek olduğunu belirten Fransız düşünür Durkheim, Fransa Dreyfus Davası’yla çalkalandığı sırada “şu an için pedagog açısından ahlak eğitiminden daha önemli bir konu olamaz” demiştir. Durkheim, ahlak ilkelerinin aynı zamanda hukukun ilkeleri olduğunu düşünerek laik ahlak eğitiminin önemi üzerinde duruyordu.
15.12.2018
07.12.2018
İttihat ve Terakki’nin 1914’te ayrı bir ders olarak müfredata alıp okuttuğu ahlak, bugün din dersinin içinde dinin öğrenme alanlarından biri olarak ele alınıyor. ”Musahabat -ı Ahlakiye” (ahlak konuşmaları) dersi programı, değişikliğe uğramadan Cumhuriyet okullarının belli başlı derslerinden biri olarak yerini korudu. 1926’da yurt bilgisi, 1936’da ise yurttaşlık bilgisi dersinin konuları arasına sıkıştırıldı. Ahlak, 1974’te tekrar ayrı bir ders oldu. 1982’de ise dinin konusu olarak din dersi ile birleştirildi.
Ahlak, verilen değil alınan derstir. Okula, camiye sınıfa topladığınız insanlar ağlamaklı sesinize, kafiyeli sözlerinize, peygamberimiz efendimizden misallerinize kulak asmaz. İnsanlar, özellikle çocuklar size bakar; ahlaktan söz edenin ahlak neresinde görmek ister. Parlamentoya oturma eylemine giden çevre eylemcisi İsveçli çocuk “Ama senin okula gitmen gerek” diyen yetişkinlere “ben sizin söylediğinizi yapmam, yaptığınızı yaparım!” demiş. İşte böyle… Çocuklar, gençler, yetişkinler 16 yıldır sahnede olan sizlere bakıyor. Siz onlarda aradığınız ahlakı bulamıyorsanız o sizde yok demektir.
30.11.2018
23.11.2018
Ziya Selçuk, sağ, daha açık ifadeyle “yerli ve milli” liberallerden biri... Onun, liberalleri modern toplumun unsurlarından biriymiş gibi düşünen kimi çevrede yarattığı heyecan, islamcı iktidarın oldukça mesafe aldığı geleneksel islami eğitimde sınırı zorlamayacağı algısının oluşmasına vesile olmasından kaynaklanıyor. Bu yazının öznesi olması, onun eğitimi modern kavramlarla içeriden konuşan biri olmasından kaynaklanıyor. Bu nedenle Ziya Selçuk adının neoliberalizm olarak okunması bu yazıda anlam bozulmasına yol açmaz.
Rusların Hıristiyan olmasıyla (988) Türklerin Müslümanlaşması (960) hemen hemen aynı zaman dilimine hatta Selçuklulardan başlatırsak aynı tarihe (985) denk gelir. Ruslar Hıristiyan olmaya karar verdiklerinde Vatikan’ın Latince dayatmasına direndi. Katoliklerle uzlaşamayınca da ibadetlerini kendi dillerinde yapmalarını sorun etmeyen Ortodokslarla anlaşıp İstanbul Patrikliğine bağlandılar. Bugün özgün bir Rus kültüründen söz edilebiliyorsa dillerine (Slavca) sahip çıkmalarındandır. Türkiye Türkleri hala ulus olmakla ümmet olmak arasında yalpalıyor, kültürlerini de arkeolojide arıyorlarsa sebebi dillerinden kolayca vazgeçmiş olmalarındandır.
16.11.2018
16.11.2018
“Barbarlar”, Roma İmparatorluğunun altını üstüne getirip talan ettiler fakat istila ettikleri imparatorluğun değerlerine saygıda kusur etmediler. Romalıların ekmeğine, atına el koydular ama Rama kültürüne, devlet düzenine dokunmadıkları gibi hayranlık duydukları bu toplumdan bir şeyler öğrenmeyi ihmal etmediler: Gotlar (Ostragotlar, Vizigotlar), Vandaller mallarına el koydukları Romalılardan çiftçilik, denizcilik, zanaat öğrendiler; yerleşik toplumlar için gerekli olan hukuki kurallarını, dinlerini, dillerini benimsediler. Hatta Barbarlar, istila ettikleri Roma İmparatorluğu topraklarında, Roma yasalarına tabi olup yaşarılar. Mesela Barbar Teodorik (Vizigot) işgal ettiği Roma’nın parlamentosunu, belediyesini, vergi sistemini dağıtmaz. Ortaçağ’da kabile reislerinin kullandığı kral (rex) unvanını kullanır ama kendini imparator ilan etmez (MS. 475). Para basar ama imparator adına!
Skandal, resmi sözlüğe (TDK) göre “Büyük yankı uyandıran, utanç verici veya küçük düşürücü olay” demek. Bir olaya veya söze skandal sayılabilmesi için olayın/sözün sizde yankı uyandırması ve beklenmedik olmasının yanı sıra failin de yaptığından ötürü utanıp küçük düştüğünü hissetmesi gerekir. Ki söz konusu şahsın açıklamalarında utanç belirtisine rastlanmamaktadır. Aksine, RS fm’den Yavuz Oğhan’ın sorularına verdiği yanıtlar ve istifa gerekçesi, rektörün sözünün arkasında durduğunu göstermektedir.
09.11.2018
02.11.2018
Şu haliyle pedagojinin Andımız tartışmasına dahil olmasını gerektirecek atmosfer yok. Ama yine de tartışmanın dışında kalarak fikrimizi söyleyelim. Bugünkü haliyle Andımız, 1933’te Milli Eğitim Bakanı Reşit Galip’in yazdığı motivasyon metni değil. Sonraki yıllarda metin üzerinde iki kez kalem oynatıldı: 1972’de “and içerim” ifadesi eklenerek yemin metnine döndürüldü. 1972’de “and içerim”den sonra gelmek üzere “Ne mutlu Türk’üm diyene”, 1997’de ise “Varlığım Türk varlığına armağan olsun” sloganları eklendi. Bu eklemeler ve diğer düzenlemeler, okulunda öğrenciyi motive edecek eğitimsel amaçlara hizmet etmediği gibi eğitimsel olabileceği düşünülen “doğruyum, çalışkanım, küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak” ifadelerini de bağlamından kapatmaktadır. Kaldı ki Andımız, bu haliyle yemin metni de sayılamaz. Yemin metni “yemin ederim” veya “and içerim”le biter. Oysa Andımz’la “and içerim”den sonra öğrenciye iki slogan daha tekrar ettiriliyor.
Öğretmenler, fikirlerini üretip uygulayacakları yer olan okullarda dile getiremiyor. Fakat suya yazmak olan sanal âlemde konu sınırlaması olmaksızın diledikleri gibi yazabilecekler. 3 bin karakterlik yazı alanına ek olarak 20 MB’lik zip’lenmiş dosya yüklenebilen bir milyon sayfayı analiz edecek görevlileri geçtim, bilgisayar bunca sorunun altından nasıl kalkacak merak ediyorum!
02.11.2018
19.10.2018
işletmecisi olarak Kurul üyeleri ile anlaşmakta zorluk çekmeyebilir (zaten ikisi TED’ten arkadaşı). Fakat Kurul’la ilişkisini eğitimci kimliği ile sürdürmeye kalkıştığında bu listeden eğitim ve öğretime dair kendisine yol gösterecek pedagojik bir düşünce çıkmayacağını garanti edebilirim.
Ziya Selçuk, muhafazakâr biri olarak neden Marx’ı olumlu anlamda anma, sol jargona başvurma gereği duydu? Konuşma yaptığı üniversitenin havasından etkilenmiş olabilir mi! Olabilir. Çünkü Selçuk, dün Nurettin Topçu’dan bugün Marx’tan alıntı yapabilecek; üslubunu konuştuğu kitleye uydurabilen, dinleyicisinin nabzını tutabilen politikacılardan biridir aslında. Solcular da az değil! Türkiye’de ilk kez eğitimin politik bir mesele olarak ele alınmasını sağladılar. Erdoğan seçmenleri dahil halk, solcuların ne dediğine kulak kabartıyor. Selçuk’un sol literatüre başvurması, solcuları sakinleştirir mi bilinmez, ama amacın bu olduğu kesin...
19.10.2018
05.10.2018
Her biri, toplamı devlet demek olan bir tüzel kişiliği temsil eden zevat, psikolojiyi delilik anlamında kullanıyor. Onlara göre İsmail Devrim kişisel bir buhran yaşadı ve ölümünden kendisi sorumlu! Bütün mesele intiharın sosyolojik boyutunu gizlemek. Çünkü sosyolojik olan toplumsaldır. Psikolojik vakıanın sebebi de tedavisi de kişiye havale edilir; hastalık sosyolojikse sebebi devlettir ve çareyi de o bulmak zorundadır. Telaşın sebebi bu...
Türkiye’de ders kitapları hükümet tarafından öğrencilere gönderilen şarbonlu mektuptur. ABD’li matematik profesörü Theodore Kazinski’nin 80’li yıllarda adrese teslim gönderdiği şarbonlu mektupları gibi kitap poşetini açan öğrenciyi zehirler. Onun için kâğıt krizinin ders kitabı basımını riske atacağı haberlerine çok sevinmiştim. Kötü hazırlanmış, yalanla yanlışla doldurulmuş ders kitabının olması olmamasından daha iyidir.
29.09.2018
21.09.2018
Türkiye’de çıkacak zorunlu eğitim tartışması, Jean Jacques Rousseau’nun Emily kitabından bu yana süren entelektüel bir düzlemde sürmeyecek. Bu,ortak akıl, kültürel kaynaşma, evrensel ahlak, kamusallık, hayatı birlikte inşa etme karşıtı dincilerin çocuğu ev hapsine alma arzusuna devletin dahil olmasının yarattığı bir tartışma olacak.
ÜNAL ÖZMEN 09.09.2018 08:13 TWEET PAYLAŞ + Bir uçağının pilotaj hatası nedeniyle pistten çıkmasından tedirgin olan Pegasus patronu Ali Sabancı, olayın nedenini araştırmak ve pilotların eğitimi konusunda bilgisine başvurmak üzere öğretmen, tıp doktoru, ilahiyatçı, gazeteci ve ziraatçilerden bir heyet oluşturdu. Dün İstanbul’da düzenlenen konferansın alt çalışma gruplarından çıkacak görüş kitaplaştırılarak Ulaştırma Bakanlığı’na sunulacak. Bakanlık, konferanstan çıkacak görüş ve önerilerden yararlanarak havacılığın paradigmasını değiştirecek. Hayır, tabi ki bu bir kurgu; Ali Sabancı özel uzmanlık gerektiren havacılık konusunda uzmanına danışır. Ama Ali Sabancı, davet edildiği “2023’e Doğru Türk Eğitim Sistemi Konferansı”nda aşağıdaki konular hakkında Eğitim Bakanlığına görüşünü beyan etmede beis görmez!
14.09.2018
09.09.2018
Ziya Selçuk’un Atatürkçülere uzattığı bu zeytin dalını, Bekir Coşkun’un aksine islamcı yönetimin (Erdoğan’ın) bilgisi veya arzusu dahilinde gerçekleştiğini düşünmüyorum. Çünkü bana göre Ziya Selçuk’un hükümet içindeki konumu, koalisyon hükümetinin muhafazakar Atatürkçüleri temsil eden küçük ortağına denk geliyor. Eğitimde Atatürk ve Atatürkçülük laikliği çağrıştırır, Ziya Selçuk bağlamından koparmaya yeltenmezse, Erdoğan’ın tahammül sınırı Atatürkçülüğün bu anlamına dayanamaz../ Eğitimde biri kamucu diğeri piyasacı olmak üzere iki paradigma vardır. Piyasacı, dinci ve gelenekselcidir; kamucu, demokratik, laik ve bilimseldir. 15 Ekim’de açıklanacağı duyurulan eğitimdeki yeni paradigma hangisi olabilir? Mevcut paradigma dinci-piyasacı, diğer seçenek bilimsel, laik ve demokratik eğitim olduğuna göre iktidar değişmeden paradigmanın değişmesi sizce mümkün mü? Daha net bir soru; islamcı bir yönetim, eğitimi laikleştirir mi?
Bir bina, okul demekle okul olmuyor: Okul, her şeyden önce sosyal bir yaşam alanıdır. Öğrettiği bilgi ve beceriler günlük yaşamda kullanılır olmakla birlikte kazandırdığı davranışlar öğrencisinin yakın ve uzak çevresiyle sağlıklı ilişki kurmasını sağlarlar. Bunun için dersler, eğitim müfredatları ve öğretme yöntemleri sık sık güncellenir. Değişmeyen, tartışılamayan dini bilgilerin, peygamberden kalma yaşam tarzının aynı yöntemle (ezber) kabule zorlandığı imam hatip okulları evrensel “okul” tanımına uymaz. O nedenle imam hatipleri, öğrenciye yeni bilgiler kazandıran, onu toplumsal hayata hazırlayan okullardan biri sayamayız.
09.09.2018
09.09.2018
Eğitim herhangi bir mühendislik alanı değil; kişinin kendisiyle, ailesiyle, toplumla, doğayla ilişkilerini düzenleyen sosyal bir alan olarak herkesin bu konuda söz söyleme hakkı var. Kaldı ki eğitim üzerine konuşmak hak değil bir görevdir. Sadece eğitim değil tabii, herkesin ucu kendine dokunan her konuda sözü olmalı. Hem, teorik bilgi sindiriminde hazımsızlık çeken, Türkiye gibi her şeyi deneyerek öğrenen toplumlarda iş başına gelmiş insanları dinlemek öğrenme açısından oldukça önemli.
Toplum tedirgin ve artık her sınav sonunda katılımcının değil, sınavı yapanın başarısızlığı sorgulanıyor. Bunu sınavcı devletin hissetmesi, çocukları iki dudağının arasına sıkıştıran kişinin bilmesi gerekiyor. Boykot ya da başka bir tepki; öğrencilerimiz için bir şeyler yapabileceğimizi göstermeliyiz. Sadece sınavları değil, akılsızca hayata geçirilen her uygulamayı protesto etmeliyiz. Çocuklar okullarını ve derslerini kendileri seçmeli.
09.09.2018
03.08.2018
Kısa süre de olsa birlikte çalışmış, neoliberal eğitim eleştirilerimin ilham kaynaklarından biri olarak izlerken hakkında az buçuk bilgi sahibi olduğum Ziya Selçuk’un islamcı olmayıp, aksine seküler biri olduğunu söyleyebilirim. O, kelimenin tam anlamıyla neoliberal biri.
Bu sorunun yanıtını bulabilmek için muhalefetin meydanlarda halka nasıl bir eğitim vaadinde bulunduğuna bakmak gerek. HDP hariç Millet İttifak‘ını oluşturan partiler müfredat, ders kitabı, dini derslerin zorunlu olmaktan çıkartılması, eğitim kurumlarının demokratikleştirilmesi, imam hatipleşme, öğretmenin rolü gibi eğitimin niteliğini etkileyen sorun alanlarını tartışmaya açıp bu konuda iyileştirici politikalarını anlatmak yerine tekli eğitime geçiş, öğrencilere yemek, öğretmen ataması, öğretmen maaşı gibi eğitimin niceliksel problemlerini çözeceği iddiasıyla çıktı ortaya. Muhalefetin eğitim ekonomisiyle ilgili vaatleri doğal olarak halk tarafından iktidara alternatif bir eğitim programı gibi algılanmadı.
13.07.2018
06.07.2018
Cemaatlerin Erdoğan’a desteğini gazete ilanlarıyla duyurması Müslümanlar arasında derin tartışmalara yol açmadı. Bir kesim, onların bu açık ve resmi ilanını, sahip oldukları ayrıcalıkları kaybetme telaşına bağladı. Oysa konuyu asıl tartışması gereken, siyasal sorunların bedelinin siyasetçiye değil, ideolojisine fatura edildiğini (varsa) görebilen Müslümanlar olmalıydı.
Düşüncelerine yalanla, kaba kuvvetle gerçeklik sağlayan kişilerle tartışmaya kalkışmak Recep İvedik’le karşılaşmak gibi bir şey olur herhalde. O film serisini izleyenler bilir; Recep İvedik’le karşılaşıp da cümlesini tamamlayabilen olmamıştır. Dikkatle izlemişseniz Recep İvedik’i çileden çıkaranlar hep ondan uzak duranlar olmuştur. İnce, Erdoğan’la yapacağı tartışmada kimi ikna etmeyi düşünüyor bilmiyorum. Ama terbiye sınırını aşmadan bir cümle kuramayan gazete yazıcılarının, iktidarlarının yıkılacağı hissine kapıldıkça hırçınlaşan bürokratlarının, “Erdoğan, Ay’a otoban yapacağım dese inanırım” diyen seçmenlerinin entelektüel bir tartışmayı sindirebilecek zekâya sahip olmadığı kesin.
06.07.2018
18.06.2018
Yeni yalan türünde, eskiden farklı olarak zafiyetten kaynaklanan masumiyet yok. Yalancı artık olayın, olgunun görülen/bilinen kısmını örtme gereği duymuyor; gerçeğe erişim kolaylaştıkça yanıltma yoluna gitmeyip gerçeği doğrudan inkâra başvuruyor. Yalana maruz kalanlar da yalancıyla uyumlu bir şekilde değişti. Artık gerçeğin ne olduğu ile ilgilenmeyen, gerçek olma ihtimali bulunmayan olgulara bile inanmaya hazır bir kitle var karşımızda. Bu öyle bir kitle ki kanıtlarınızı baştan reddettiği için ikna çabanızı boşa çıkarıyor.
Muharrem İnce, Kürtçenin okullarda öğretilebileceğini, parti liderliği belki ama cumhurbaşkanlığı hayalinde bile yokken partisinin grup başkan vekili olarak dile getirmişti. Konuyu bugün gündeme getirmemin iki nedeni var: Biri, FOX Ankara Haber Müdürü Tülay Öçten’in “Kürtlerin anadilinde eğitim talebi var” sorusuna “benim bir fikrim var bu konuda ama konuyu eğitimciler tartışmalı” yanıtı üzerine, Doğan Şentürk’ün yanıtsız kalan “siz aynı zamanda bir öğretmensiniz, sizin görüşünüz nedir” sorusuna Öğretmen Muharrem İnce’den sekiz yıl önce aldığım yanıtı sizinle paylaşmak.
10.06.2018
10.06.2018
 4  ...