Kitaplar


 

 


(Ortak kitap)
 



    https://www.facebook.com/ozmenu  https://twitter.com/unalozmen

 

Ünal Özmen

 

Anasayfa

Erdoğan, 7 Haziran seçiminde, önceki üç seçiminde kullandığı tableti atıp eline Kuran’ı alarak çıktı seçmen karşısına. Tabletle Kuran arasındaki fark, birinin dijital, öbürünün basılı kitap olması gibi biçimsel bir fark değil. Bu iki nesneye Erdoğan’ın yüklediği anlam, onun ve partisinin 13 yıl sonra geldiği nokta ile bundan sonraki yönelişini anlatıyor. Anımsarsınız; tablet, Almanya’daki Hans, Amerika’daki Maria ile bizim Mehmet’le Ayşe’yi aynı dünyanın insanları olarak küresel pazarda buluşturmanın yolu olarak sunulmuştu. 12 Haziran 2012 seçimlerinde “Fatma’nın, Maria’dan eksiği ne? Hazine bu hazine!” diyerek elinde salladığı tablet, Erdoğan için ekonomik hedefleri ile muassır medeniyetin sembolü idi. Ya Kuran?
Başlık için kısalttığım sorunun aslı şu “Mademki egemen ideoloji alt ve orta sınıfların gelişimini engellemekte, onların alt konumda kalmalarını sağlamaktadır; öyleyse neden bu sınıflar egemen ideolojiye uygun davranmaktan vazgeçmemektedir?”
12.06.2015
11.06.2015
İmam hatip okullarının açılması iki kanun maddesine dayanır; biri Tevhid-i Tedrisat Kanunu (4. Madde), diğeri 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu. İmam hatip okullarının adının geçtiği 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’nun 32. Maddesi şöyle der: “İmam-Hatip Liseleri İmamlık, Hatiplik ve Kur’an Kursu öğreticiliği gibi dinî hizmetlerin yerine getirilmesi ile görevli elemanları yetiştirmek üzere Milli Eğitim Bakanlığı’nca açılan ortaöğretim sistemi içinde, hem mesleğe, hem yüksek öğrenime hazırlayıcı programlar uygulayan öğretim kurumlarıdır...” İmam hatip ortaokulları, İHL’lerin hazırlık okulu olduğu belirtilerek bu kanunun 25. maddesine 2012’de 4+4+4 yasasıyla eklendi. Bu demektir ki ister ortaokul ister lise olsun imam hatipler, dinî hizmetlerini yerine getirecek din adamı yetiştirmek üzere din eğitimi ve öğretimi yapılan okullardır.
AKP’nin “ikna odalı” seçim reklamı filmi ile Bilal’in imam hatip müdürleriyle toplantı düzenlemesi tepki toplamaya yönelik kışkırtıcı bir girişim. Hiçbir sıfatı bulunmayan şahısın eğitim müdürlerini sekreter olarak kullanıp HAVZA* başkanı gibi davranmasına HDP ile CHP’den tepki bekleniyor. Toplantıların bu iki partinin kalesi olarak bilinen illerde (önce Diyarbakır ardından İzmir) gerçekleşmiş olması rastlantı değil. Belli ki Selahattin Demirtaş’la Kemal Kılıçdaroğlu’ndan gelecek karşı açıklamalara ihtiyaçları var. İhtiyacın nereden hasıl olduğu ise ortada; seçmenin, seçim beyannamelerine kulak kabarttığı rakiplerini AKP dilinde konuşmaya zorlamak. Bu bakımdan Bilal’in imam hatip müdürleri toplantısını AKP’nin imam hatipli reklam filminin devamı olarak görmek gerek.
08.05.2015
01.05.2015
Bu yazıyı sonuna kadar okuma fırsatı bulamayacak olanlar için baştan belirteyim; zorunlu eğitim öğrencilerinin, öğretim yılı boyunca derslerinde hangi ders kitabını kullanacağı konusunda öğrencilerin, öğretmenlerin, öğrenci velilerinin, eğitim müfettişlerinin, il ilçe eğitim müdürlüklerinin ve de eğitim bakanlığının hiçbir rolü bulunmamaktadır. 19 milyon öğrencinin konularını hangi ders kitabından işleyeceğine özel yayınevleri karar verir. Eğitim Bakanlığının görevi, kitapların bedelini ödemekle sınırlıdır! Bu, on iki yıldır, yani AKP döneminden itibaren böyledir.
Okuduğu ve öğrencilerine önerdiği kitap listesi, Halil Serkan Öz öğretmenin gerçeklikle yalanı ayırmasını sağlayacak bilince sahip olduğunu gösteriyor. Hiç kuşkusuz, öğrencileri bile her takım elbiseliyi adam bilirdik mealinde tepki verdiğine göre Serkan, sahip olduğu bu bilinç sayesinde valinin takim elbise içinde insanmış gibi görünmesine aldanmaz ve onun büyük bir yalandan ibaret olduğunu bilir. Bundan eminim ve Serkan öğretmenin kalbinin valinin hakaretine, azarlamasına, küçük düşürmesine kırılıp durduğuna inanmam. İnanmam çünkü, hiyerarşiden nefret eden Serkan için valinin insanlık hiyerarşişindeki yeri onu incitemeyecek denli uzak gerisinde, değersiz bir yerdedir. Bu bakımdan duygu yüklü yazılı ve sosyal medya mesajlarında dile getirilen “kalbini kırdı”, “azarladı”, “hakaret etti” gibi tepkiler valiye fazlasıyla önem atfetmek olur ki o bunu hak etmemiştir.
01.05.2015
10.04.2015
Okullarda zorunlu ve seçmeli diye iki tür ders vardır. Zorunlusu, devlet tarafından belirlenmiş, öğrencinin tercih hakkının bulunmadığı matematik, Türkçe gibi derslerdir. Seçmelisi, tercihi doğrultusunda velisi ile birlikte öğrencinin seçim hakkının bulunduğu derslerdir. Bu derslerin hangileri olacağını da devlet belirler fakat öğrencinin çok sayıdaki ders arasından zorlamaya maruz kalmadan bir veya birkaçını seçme hakkı vardır. Devlet, yurttaşında aradığı bilgi, beceri ve yetenekleri kazandırmak için kendince uygun bulduğu dersleri zorunlu yapar. Seçmeli dersler ise ilgi alanları ve yetenekleri farklı öğrencilere tercihleri doğrultusunda kendilerini geliştirme olanağı sunmak için vardır. Seçmeli dersler, temel ders dediğimiz zorunlu derslerle ilişkilendirilmek zorundadır. Zorunlu ve seçmeli derslerin teorik mantığı budur.
Eğitim durumu ne olursa olsun, insanlar çocuklarına kültür kitabı alırken bir bilene, genellikle de çocuğunun öğretmenine sorar. Kitap bir çocuğa hediye olarak alınacaksa ayrıca titizlenilir; çocuğun yanşa, devam ettiği sınıf düzeyine uygun mu diye. Aile, çocukları için kitap seçiminde kültürel ihtiyaçlarını ayrıca gözetir. Eğer öğretmen öğrencilerine bir kitap öneriyorsa, önerdiği kitabı önce kendisi okur ya da okuması gerekir. Öğretmen (tabii meslek bilgisi ve etiğine sahip olanı) dili, görsel tasarımı, resim yazı ilişkisi, yazı karakteri ve puntosu gibi ayrıntılara da bakar.
03.04.2015
27.03.2015
Mizah ihtiyacımı, seçtiğim birkaç yandaş gazete yazarı ve televizyon yorumcusuyla gideriyorum. Tercihim de yazdığını düşünerek üretilmiş fikir sanıp sonra o şeye başkalarını da inandırmaya çalışanlar oluyor. Bunları oldukça eğlenceli buluyor ve takip etmeye çalışıyorum. Sanatta gerçekçilik akımının yeni temsilcileri gibiler. Fakat bazılarından bir süre sonra sıkılıyorum. Aynı teraneleri benzer tarzda tekrar edenleri aptallar arasına alıyorum. Sanırım bu mizah unsurlarından yararlanan sadece ben değilim; çok kişi benimle aynı yolu izliyor olmalı ki mizah dergileri traj kaybetti.
Amerikan Öğretmenler Federasyonu (AFT), AKP hükümetlerinin laik eğitimden uzaklaşmasını eleştiren ve buna karşın mücadelede eden Eğitim Sen’e desteğini bildiren bir mesaj yayımladı. AFT başkanı Randi Weingatten imzalı ve Eğitim Sen Genel Başkanı Kamuran Karaca’ya hitaben yazılan destek mesajı, 6 Mart günü Eğitim Enternasyonali Genel Sekreteri Fred Van Leeuwen, ABD Türkiye Büyükelçisi John Bass, Türkiye ABD Büyükelçisi Serdar Kılıç, Avrupa Sendikalar Konfederasyonu (ETUC) Avrupa Kordinatörü Martin Romer, ABD Devlet Bakanlığı Uluslararası Emek Departmanı Özel Temsilcisi Sarah Fox ve ABD Emek Departmanı Uluslararası Emek Bürosu Asya-Avrupa- MENA (Ortadoğu ve Kuzey Afrika Ülkeleri)- Bölüm Başkanına da gönderilmiş. Mesaj şöyle:
22.03.2015
13.03.2015
Bir kişiyi insanlığın vicdanı yapan nedir? Dimdik, adam gibi yaşamak nasıl bir şeydir? Kime, niçin filozof denir? Bunlar hakkında birazcık olsun fikriniz varsa vicdansızlık yapmazsınız. Kamu gücünü birilerine ayrıcalık sağlamak, ötekine baskı için kullanamazsınız. Eğer elinize geçirdiğiniz kamusal gücü çevrenizi ihya etmek için kullanıyor, toplumu biz ve diğerleri diye ikiye ayırıp ona göre davranıyorsanız böyle büyük lafları etmeyeceksiniz.
İçinde TÜRGEV geçen yazılarıma açılan üç davadan birinin gerekçesi “gündemde olmadığı halde gündeme getirerek hakaret etmek”. Hukuk literatüründe böyle bir suç yok! Ama davacı Bilal Erdoğan olunca oluyor. Gündeme getirilmesinin hakaret suçu sayıldığı konu, Suudi Kralı’nın Bilal Erdoğan’a 99 milyon 990 dolar parayı niçin verdiğini sormuş olmamız. Kusura bakmayın, doğru düzgün yanıtlamadan bu sorunun peşini bırakmayız. Yine soruyorum; ey Bilal Erdoğan, Suudi Kralı 100 milyon dolardan on dolar eksik bu parayı sana niçin verdi. Söyle, bu para neyin nesi?
06.03.2015
27.02.2015
TDK sözlüğünde boykot “bir işi, bir davranışı yapmama kararı alma veya bir kimse, bir topluluk veya bir ülkeyle amaca ulaşmak için her türlü ilişkiyi kesme” olarak tanımlanıyor. Tanım sorunlu değil ama eksik. Kavramın kökenine ilişkin Wikipedia’nın verdiği bilgiden, “boykot”un ayrıca daha önce muhatap olunan durumu “yok sayma” anlamına geldiğini öğreniyoruz.
Zorunlu din dersi, Anayasa hükmü haline getirildiği 1982’den beri siyasi tercihler arasına girdi ve eğitimsel zeminde ele alınma hakkını yitirdi. Öyleyse zorunlu din dersine karşı itirazın siyasi zeminden iletilmesi en doğru yol. Doğru yol bu çünkü eylem, hukuktan anlamayana hukuku anlatmanın en etkili hukuki yollarından biridir.
20.02.2015
20.02.2015
Naciye Tan, Özgecan’ın katillerinden Suphi Altındöken’in annesi, Necmettin Altındöken’in eski karısı. Naciye Tan, oğlu ile eski kocasına yönelik toplumsal tepkiye “Hiçbir çocuk ne katil, ne hırsız, ne terörist doğar” diyerek katıldı. Bu, katilin arkasındaki azmettiricileri işaret eden son derece pedagojik bir açıklama. Nitekim Naciye Hanım, önce oğlunun birini öldürebileceğine inanmamış. Babanın, yani eski kocasının olayın içinde olduğunu öğrenince emin olmuş. Anne, hastalık olarak gördüğü oğlundaki şiddet eğiliminin öğrenilmiş bir davranış olduğunu söylemek istiyor. Eski kocasıyla yaşadığı şiddet dolu yılların öfkesiyle asıl katilin (azmettiricinin) baba olduğunu söylemiş olabilir desek de deliller anneyi doğruluyor. Peki, bir zamanlar baba da bir çocuk olduğuna ve katil olarak doğmadığına göre onu “insanlık dışı” dediğimiz davranışlara yönlendiren azmettirici kimdi veya neydi?
Erdoğan’ın, talip olduğu okullarda uygulayacağı eğitim, modern okul kavramından uzak. O, dini dersleri miğfer, fen bilimlerini seçmeli yapmaya çalışan; elinden gelse 87 yıldır kullanılan Latin alfabesini Arap alfabesi ile değiştirmeyi deneyecek, felsefe ile sorunlu geleneksel (feodal) Suudi eğitimin son temsilcisi.
20.02.2015
10.02.2015
Günümüzün egemen eğitim anlayışı bireyi sosyal bir varlık olarak görmüyor. Ne yazık ki veliler de devletle birlikte çocuğunu “sermaye” olarak görme eğiliminde. Bugün okul kapısının önünde çocuğunun karnesini bekleyen aile, ifade etmese de karnedeki rakamların toplamına sermaye olarak bakacak. Ne yazık ki öyle… İlk karnemi elli yıl önce bugünlerde aldım. Verilen eğitim beni devlete yurttaş olarak hazırlıyor olsa da sosyal bir değerim vardı. Ne sermaye ne işgücü ne de tüketici olarak görülen bir nesne değildim. İsterseniz size editörlüğünü Ayhan Ural’ın yaptığı Yetişkinliğin Arka Bahçesinden Çocukluklar kitabına yazdığım o döneme ait anılarımdan bir bölüm aktarayım. Hem günümüzle karşılaştırma yapar hem anılarınızı tazelemiş olursunuz.
Her inanç her din inananına aittir. Kişi dinini siyasette mi, ekonomide mi, günlük hayatını düzenleme de mi, ailesiyle ilişkilerinde mi yoksa bunların hepsinde mi kullanır onun bileceği iştir. Fakat bu kişi veya kişiler, dinine sağlanan pozitif ayrıcalıkları kullanarak “kamusal alan”ı ele geçirmeye çalıştığında ona, işte bu olmaz demek gerekir. Kamusal alan, her görüşün kendini ifade edebildiği modern toplumun kurduğu ortak alanı ifade eder. İnançlar, bu alana girmek istiyorsa demokratik kurallara uymak zorundadır. Oraya diğer bileşenleri terbiye etmek için değil ikna etmek için gelinir. Müzakere masasına elinde palayla oturmak olmaz.
24.01.2015
19.01.2015
Eleştirel düşünme kavramının zıt anlamlısı “inanma”dır. Öyleyse bilim dersleri dururken mutlak inanma anlamına gelen dinle, dini eğitimin verildiği dersin “Allah İnancı”, “inanç”, “Kur-an ve Yorumu” ünitelerinde eleştirel düşünme becerisi kazandıracağım demek de ne oluyor? Bence Eğitim Bakanlığı inanç ve ibadet eğitimi yapılan din dersinde İslam inancına nifak sokuyor. Ortada Müslümanların itiraz etmesi gereken bir durum var. Benim derdim ise genel yayın yönetmeni olduğum derginin (Eleştirel Pedagoji) adının uygun olmayan yerlerde kullanılıyor olması.
Birleşik Haziran Hareketi, 28 Aralık’ta gerçekleştirdiği ilk Türkiye Meclisi Toplantısının Sonuç Bildirgesinde öncelikli sorun alanı olarak eğitimin altını kalın bir şekilde çizdi. Hatta “Dindar ve kindar bir nesil yaratmak için dayatılan eğitimde gericiliğe izin vermeyeceğiz! Gericiliğe karşı laiklik için ayaktayız! Sokaksa sokak, boykotsa boykot!” diyerek ilk mücadele hattının burada kurulacağını duyurdu. Bildirgenin, üç mücadele alanından (okullar, işyerleri, sokaklar) birincisi olarak okulların belirlenmesi ayrıca anlamlı: Anlamlı çünkü kamusal alan okul, ilk kez siyasi bir metinde demokratikleşmenin merkezlerinden biri olarak işaret ediliyor.
08.01.2015
03.01.2015
2000’li yıllarda İngiltere, Almanya, Fransa ve diğer Avrupa ülkelerinde olmak üzere çok sayıda İslam karşıtı örgütlenme ortaya çıkar. Stop Eurabia da bunlardan biri; Avrupa’nın İslamlaşmasına tepki olarak ortaya çıkmış bir internet örgütlenmesi. Bu ismi yazıp taradığınızda karşınıza çıkan videoda AB marşı eşliğinde AB bayrağındaki 12 yıldız tek tek yerini alır. Sonra kurşun sesine ilahi eşlik eder ve yıldızlar genellikle İslam ülke bayraklarının sembolü olan ay-yıldıza dönüşür. 12. kurşunla birlikte AB bayrağı sönümlenir, yani Batı çöker.
Örgütün adındaki Boko, İngilizcede kitap anlamına gelen “book”un ülkedeki Müslümanların kullandığı Hausacanın Latin harfleriyle yazılmış biçimi. “Haram”ı biliyorsunuz. İngilizceniz benimki gibiyse “Boko Haram”ı “kitap haram” olarak çevirebilirsiniz! Bu yanlış değil fakat örgüt, Latin harfleriyle yazarak kitap sözcüğünü kavramsallaştırıyor. Wikipedia bunu şöyle açıklıyor: “Boko ya da Buku kelimesi İngilizce book kelimesinden türetilmiş. Esasen Arap alfabesiyle yazılan ve afro azyatik dil grubuna ait olan Hausa dilinin Latin alfabesi ile olan versiyonunu ifade için kullanılıyor. Türkçe gibi, eskiden Arap alfabesi ile yazılırken başlangıçta İngilizler sonradan da Fransızlar tarafından tespit ve telkin edilen latin alfabesi giderek batılı eğitim sistemini ifade eden bir simgeye dönüştü. Boko ya da Buku Haram’ın lafzi karşılığı ‘latin alfabesi haram’ , ‘batılı eğitim haram’ demek olur.” Osmanlıca adı altında Latin alfabesini tartışmaya açanlar da aynı şeyi söylüyor.
26.12.2014
19.12.2014
Doğa ve toplum araştırması için Doğu illerimizden birine giden bir grup bilim insanı kar fırtınasına tutulunca yakındaki bir köy evine sığınır. Evin sahibi üşüyen konuklarını ısıtmak için tezek getirmeye çıkar. Biraz sonra kendilerini ısıtacak sobanın başında toplanmış olan bilim heyeti, altına döşenen taşlarla zeminden oldukça yüksekte duran sobanın neden bu denli yükseğe kurulmuş olabileceği hakkında akıl yürütmeye başlarlar.
Irak ve etkin olduğu Suriye topraklarında Dulqarnain adlı IŞİD’linin planladığı İslami eğitim, Türkiye’de Bilal öncülüğünde gerçekleşiyor. Eğitim Bir Sen teklifi gibi gözüken ve korsan olarak komisyonlara taşınan karma eğitime son verilmesi ve din derslerinin okulöncesine kadar indirilmesi 26 Ağustos 2013 tarihinde Bilal başkanlığında İstanbul’da yapılan toplantıda alınmıştı.
12.12.2014
07.12.2014
Medya, 24 Kasım Öğretmenler Günü haberini bu yıl Eğitim İş’in yaptığı araştırmadan çıkardı. İki eğitim sendikası (Eğitim İş ve Türk Eğitim Sen) öğretmen araştırması yapmasına rağmen acıklı olan Eğitim İş’inki olduğundan Türk Eğitim Sen araştırması görülmedi. Sizin için bu iki araştırmanın verilerini karşılaştırdım. Sonuç oldukça farklı ve ilginçti. Mesela; öğretmenler sanıldığı kadar yoksul değil!
Üniversiteler, özellikle eğitim fakülteleri, eğitimin içinde bulunduğu durum konusunda hiç de masum değiller. 4+4+4 yasasına kadar, 2003’ten beri eğitim alanında reform diye yapılan değişikliklerin aslında 4+4+4’e hazırlık süreci olduğunu hiçbir üniversite anlamadı; anlayanlar da anlatmadı. Bu sürede öğretim programları, ders kitapları, öğretme yöntem ve teknikleri, öğretmenin rolü, harici eğitim materyallerinden yararlan(ma)ma, sınav sistemi, okul ve kurum yönetimi, teşkilat yapısı bilmem kaçıncı kez tepeden tırnağa değişime uğradı. 12 yıllık emek, zaman ve maliyetin sonucunu 2014-2015 öğretim yılı konuşmasında Eğitim Bakanı Nabi Avcı, “Bizim müfredatlarımız maalesef bilgi yüklemeye yönelik. Çocuklarımıza öğrenmeyi öğretmemiz gerekiyor” diyerek özetledi.
30.11.2014
23.11.2014
İnsan için en bağışlanmaz aşağılanma ‘sen kafa yorma, ben ne diyorsam inan’ diyerek aklının yok sayılmasıdır. Bu, insanı aşağılamaktır, onuru ile oynamaktır. Başbakanın deyimi ile “tahkir”dir. Öyleyse din derslerinde ‘biraz da Alevilik olsun’ laik bir talep değil, katmerli tahkirdir. Zaten Davutoğlu da bundan dolayı, yetersiz bulunuyorsa müfredata birkaç Bektaşi deyişi daha ekleyebilecekleri imasında bulundu.
Trabzon Ortahisar İlçesi Bedri Rahmi Eyüpoğlu Ortaokulu öğretmeni Seçil Esmanur Erdem, dönemin başbakanı “R.T. Erdoğan‘a yumurta atarak küfür içeren sözlerle hakaret ettiği” gerekçesiyle Milli Eğitim Bakanlığı Yüksek Disiplin Kurulu tarafından görevinden ihraç edildi. Kararın yasal dayanağı 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 125/E (f) “Amirlerine, maiyetindekilere ve iş sahiplerine fiili tecavüzde bulunmak” (g) “Memurluk sıfatı ile bağdaşmayacak nitelik ve derecede yüz kızartıcı ve utanç verici hareketlerde bulunmak.”
23.11.2014
23.11.2014
Dikkat ederseniz bakanlığın öğretmene rotasyon uygulamasının gerekçeleri arasında pedagojik yarar yok. Yönetmeliğin “amaç” başlığı altında “eğitim-öğretim hizmetlerinin etkin bir şekilde yürütülmesi” beni tatmin edecek bir gerekçe değil. Rotasyoncuların, öğretmenin atandığı okulda sekiz yıldan fazla görev yapmasının öğrenci açısından araştırmaya dayanarak tespit edilmiş olumsuzluğunu göstermesi gerekiyor. Sınıf öğretmeninin dahi öğrenciyle iletişimini dört yılın sonunda bitiren sistemde, aynı okulda uzun süre görev yapan öğretmenin verimliliğinin düştüğünü öne sürenler saçmalamış olur. Onların düşündüğü gibi olsaydı her yılı bir öğretmenle geçiren Doğulu öğrenciler uçuyor olmalıydı.
Erdoğan, partisi ve medyasına göre Kobane, Ayn-El Arap; İŞİD’e göre Ayn-El İslam… Bu, “Çağdaş”, “Aydınlık” geleceğimizin “Sözcü”leri için değerlendirmeye tabi tutulması gereken bir çelişki değil mi?
23.11.2014
26.10.2014
TÜRGEV’in “Eğitim kavramı da kirlendi” başlıklı 18 Nisan 2014 tarihli yazıma karşı açtığı “hakaret” davasına gönderdiğim savunmamdan bir bölüm sunacağım size. Yani bugün duruşma salonundasınız. Salı günü yapılan duruşmada karar beklerken erteleme çıktı. Sanırım mahkeme, dört sayfalık yazılı ifademin ekindeki biri DVD birçok eki inceleme gereği duydu. Büyük ihtimalle sonucu 4 Kasım’da öğreneceğiz. O duruşmadan ceza alırsam, benden sonra TÜRGEV’e hakaretten sanık sandalyesine oturacak olan Can Dündar’a şimdiden geçmiş olsun!
Eleştirel Pedagoji Dergisi’nin başındaki isim ve BirGün yazarı olan eğitimci Ünal Özmen, zorunlu eğitime tabi tutulan 17 milyon öğrencinin mutsuzluğunu ve çıkış yollarını anlattı. Özmen’e göre eğitim alanı çok geniş. Bu nedenle alternatif modeller eğitimdeki krize bir çıkış sağlamaz. Aksine devletin elinde bulunan okullardaki neoliberal eğitime alternatifin oluşturulması ve mücadelesinin savunulması gerektiğini anlatıyor Özmen. HAZIRLAYAN: SERBAY MANSUROĞLU
26.10.2014
10.10.2014
Humus’ta öldürülen 40 öğrencinin sırt çantasındaki kitaplarda muhtemeldir ki can güvenliklerinin yaratanın emanetinde olduğu yazıyordu; geride kalanlara, yaratandan ötürü sevildikleri hangi meallerle anlatılacak? 'Tanrı, onları çok sevdiği için yanına aldı' mı denecek? Savaş Tanrı'nın üstüne mi yıkılacak?
“Risk Altındaki Ulus”, “Eğitimde Mükemmellik Ulusal Komisyonu”nun Reagan’ın ekonomi baş danışmanı Friedman önerilerinin eğitime uyarlanmasının hemen akabinde (1982) hazırladığı bir raporun başlığı. Rapor, ABD’de eğitimin özelleştirilmesi, müfredat içeriğinin dinselleştirilmesi ve öğretmen rolünün geriye çekilmesi gibi piyasacı-gerici politikalara “Eğer dost olmayan yabancı bir güç, mevcut vasat eğitim performansını Amerika’ya empoze etmeye kalksaydı, bunu bir savaş nedeni olarak görebilirdik.” gibi radikal bir tepki veriyor.
10.10.2014
10.10.2014
"Türban, salt bir başörtüsü değildir; kullanıcısını örtme gerekçesine uygun davranmak, hal ve hareketlerini ona göre belirlemek zorunda bırakan, bulunduğu başın ayakkabısına da müdahale eden gerçek bir üniformadır. Türban takan öğrenci bilimsel içerikli ders ve konulara mesafeli duruş sergilemek, okul tercihinde imam hatip veya ilahiyat olmak durumundadır. Türban takmayan öğrencilerle türbanlılar arasında önceden sorunsuz olan ilişkilerin kırılganlaşacağını söyleyebiliriz. Daha da önemlisi dokuz on yaşında türban takan çocuğun ileriki yaşantısında geri dönmek zorunda kalacağı modern özlemlerine gem vurmak zorunda kalacak olmasıdır."
Alevilik, laik yaşam değerleriyle fazlasıyla uzlaşma noktaları bulabilen bir inanma biçimidir. Bu özelliğinden ötürü bazı çevreler, özellikle sosyalist sol Aleviliği kökeni çok eskilere dayanan kültür formlarından biri olarak görür. Egemen İslam anlayışında rastlanmayan hatta İslam inancıyla çelişen ritüellerine bakarak başka bir din olduğu iddiasında bulunanlar da var. Aleviler, bir nevi inançsızlık iddiasında bulunan, İslam’la bağlarını koparan bu dışarıdan değerlendirmeleri pek sorun etmezler. Aksine onlarla aynı değerleri paylaşan müttefikler gibi ilişki geliştirirler. Buna karşın Sünni İslam’ın Aleviliği “din dışı” görmesine müthiş tepki verirler. Sanırım bunun nedeni İslam’ı temsil iddiası ve temsil edilecek alan üzerindeki hâkimiyet mücadelesi.
27.09.2014
27.09.2014
AİHM’in din dersi kararına hükümet bu kez daha sert yanıt verdi. AİHM’in zorunlu din dersi ve dersin içeriğine ilişkin 2007’de verdiği karar o tarihte bakan düzeyinde karşılanırken aynı içerikteki son karar bu kez başbakan düzeyinde ele alındı. AİHM’in 2007 kararının ardından, liberaller ve kimi naif solcular halka din dersinin seçmeli olma olasılığını pompalıyor, dönemin Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik de reddetmeyen gevşek cümlelerle durumu idare ediyordu. Aradan yedi yıl geçti; zorunlusu bir yana, eğitim diye üç zorunlu seçmeli ders ve binlerce imam hatip okulu kaldı elimizde. Bu noktaya geldikten sonra din dersi seçmeli olsun talebi pek gülünç kaçar. Israr eden çıkarsa da artık geçiştirilmeyecek, şiddetle uyarılacak. Bundan dolayı Davutoğlu, birifing alma bahanesiyle Eğitim Bakanlığı binasına gitti ve kalesinin en önemli burcundan halkını tehdit etti.
Camiye asılan bir reklamda da “imam hatip ortaokullarının amacı ve önemi” şöyle anlatılıyordu. “Milli, manevi ve ahlaki değerlerin kaybolmaya yüz tuttuğu bir dönemde çocuklarımızın bu değerlere bağlı, ailesini, vatanını, milletini seven ve onlara hizmet etmeye namzet inançlı ve ahlaklı birer fert olarak yetişmeleri için önemlidir” acaba öyle mi?
27.09.2014
27.09.2014
Görev süresi uzatılmayan okul müdürleri, kendi aralarında örgütlenerek uğradıkları haksızlığa karşı tepki geliştirmeye çalışıyorlar. Fakat arkalarında, üyesi oldukları sendikalar hariç kimse yok. Okuluma dokunma diyen veli, bir iki cılız istisna dışında müdürüme dokunma demedi. Müdürlerine dokunulması öğretmenlerin hiç umurunda değil. Hele öğrenciler, okullar açıldığında müdürlerinin değiştiğinin farkında bile olmayacak. Neden?
Gördüğünüz gibi artık öğrenciler okula kaydedilmiyor, tıpkı memurlar gibi herhangi bir okula atanıyor. Bu yıl ve nihayet, Eğitim Bakanlığının Adrese Dayalı Kayıt Sisteme geçmesiyle, devletin “hizmet” sunan her elemanını, yani memurunu atama yoluyla görevlendirdiği dönemden, hizmeti alanın atandığı bir döneme geçtik. Garip bir şekilde bu geçiş, atanmışların vesayetini kırdığı iddia edilen seçilmişler döneminde gerçekleşti. Hoş, tepeden tırnağa atanmışların yönettiği, başbakanının bile atama yoluyla koltuğuna oturduğu bir ülkede okul seçiminde öğrenci tercihinin gözetileceğini beklemek olmazdı.
27.09.2014
27.09.2014
Hükümet bu yıl, 250 bin öğrencisini devlet okulundan ayrılıp özel bir okula gitmesi için parayla teşvik ediyor. Eğitim Bakanlığı bu 250 bin öğrencinin okul ve sınıflara göre dağılımı ile desteklenme koşullarını yayımladığı bir genelgeyle duyurdu. Özel okulöncesi kurumuna giden 50 bin çocuk 2 bin 500’er; devlet okulundan ayrılıp özel ilkokula geçen 50 bin öğrenci 3 biner, özel ortaokul ve özel ortaöğretime geçen toplam 150 bin öğrenci 3 bin 500’er lira ile desteklenecek. Yoksul vatandaşa deniyor ki sana 3 bin 500 lira (desteğin üst limiti bu) vereyim, çalışkan olmak koşuluyla çocuğunu asgarisi öğrenci başına 10 bin lira olan özel okula gönder! Gerçekten yoksul birinin yeme, içme, giyinme, servis gibi yan masrafları hariç 7 bin 500 lirasını nedensiz yere gözden çıkaracağını düşünmek için saf olmak gerek. Bu aile, bir de RTE’nin aklına uyup üç çocuk yapmış ise ona, diğer iki çocuğunun nafakasını özel okula yatır diyen bence manyaktır.
Mikis Theodorakis (ki hayatı aşağıda adı geçeceklerinkinin toplamından anlamlıdır), sağcı Yeni Demokrasi Partisinden milletvekili olunca bir daha dinlemeyeyim diye sesini ve müziğini verdiği Zülfi Livaneli kasetini yüz yirmi kilometre hızla giderken aracımın camından fırlatmıştım.
27.09.2014
27.09.2014
Cevdet Sunay’dan sonrasına yurttaşlık yapmış biri olarak anlatayım: Aklımın erdiği tarihten bu yana makamı sorun olmak dışında yaralı parmağa işemiş bir cumhurbaşkanı görmedim.
27.06.2014
16.05.2014
Öğrenciler, Ateizm kavramıyla ortaöğretimin ilk sınıfında (9.sınıf) Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersinin birinci ünitesinde karşılaşıyorlar. Felsefi bir kavram olmasına rağmen Ateizm, İnsan ve Din ünitesinin İnanmanın Çeşitli Biçimleri konusunun alt başlıklarından biri sayılıp dini bir kavram gibi ele alınıyor. Kaynağı belirsiz şu tanımı sözünü ettiğim ders kitabından aldım. “Tarihin akışı içerisinde sosyal ve kültürel şartların etkisiyle insanlar farklı inanç biçimlerini benimsemişlerdir. İnanmanın çeşitli biçimleri de daha çok tanrı kavramı üzerinde yoğunlaşmış; monoteizm, politeizm ve ateizm gibi inançlar ortaya çıkmıştır.”(s. 16)
Dünya Okulu, ekonomik hayatın küreselleşmesiyle ortaya çıkan bir kavram; amaç, herhangi bir toplumu diğer devlet ve topluluklarla uyumlu hale getirmek. Dünya Okulu, eğitimin gücünden yararlanarak bilgisiyle, yetenekleriyle, davranışlarıyla öteki ile özdeş bir insan yaratmayı amaçlar.
09.05.2014
02.05.2014
Başlığın, Bir Başka Okul Mümkün Derneğine gönderme olduğunu düşünenler yanılmıyor. Eğitim politika ve pratiklerine zihinsel katkı amacıyla kurulan muhalif dernek sonunda bir özel okul markası oldu. Bu vesileyle arkadaşlara, bir başka okulun mümkün olmadığını, onlara muhalif tutumumuzun kamusal eğitim karşısında kullanılmaması gerektiğini söylemiş oldum.
TÜRGEV, "paralel (özel) eğitim" amacıyla kurulmuş bir vakıf olamaz, değil zaten: O da benzerleri gibi eğitim kavramının insanın sosyal gelişimine dair meşruiyet sağlayıcı değerlere tekabül eden ve kamusal hizmeti çağrıştıran içeriğini sömüren vakıflardan biri. Kavram olarak eğitim, parçası haline getirildiği ticaretin her türden kirli ilişkilerinin görmezden gelinmesinde kullanılabiliyor. Vergi kaçırma, kara para aklama, kamu mal ve maliyesinden ayrıcalıklı yararlanma din gibi eğitimin de temizlik hizmeti sunduğu kirli ilişkiler olmaya başladı. Ne yazık ki eğitim kavramının, TÜRGEV'le, mevzuata sığmayan fakat kapitalist piyasanın bile etik açıdan açıklama getiremediği rüşvet alıp verme işlemine bulaştırıldığına tanık olduk.
25.04.2014
21.04.2014
TÜRGEV, "paralel (özel) eğitim" amacıyla kurulmuş bir vakıf olamaz, değil zaten: O da benzerleri gibi eğitim kavramının insanın sosyal gelişimine dair meşruiyet sağlayıcı değerlere tekabül eden ve kamusal hizmeti çağrıştıran içeriğini sömüren vakıflardan biri. Kavram olarak eğitim, parçası haline getirildiği ticaretin her türden kirli ilişkilerinin görmezden gelinmesinde kullanılabiliyor. Vergi kaçırma, kara para aklama, kamu mal ve maliyesinden ayrıcalıklı yararlanma din gibi eğitimin de temizlik hizmeti sunduğu kirli ilişkiler olmaya başladı. Ne yazık ki eğitim kavramının, TÜRGEV'le, mevzuata sığmayan fakat kapitalist piyasanın bile etik açıdan açıklama getiremediği rüşvet alıp verme işlemine bulaştırıldığına tanık olduk.
Abdurrahman Dilipak’a muhtaç kalan AKP, taşla çivi çakan insan gibi elini ayağını yaralamaya devam ettikçe bir süre sonra kendisi de kullanılmaz hale gelecek. Eninde sonunda ortaya çıkacağını varsaydığımız yeni siyasi hareket, muhtemelen, İslam’dan tefekkür çıkaramadığı için iflas ettiği gibi dinsel eleştiri taşıyan bir söylemle AKP projesinin reddi anlamında kendisini Liberal İslam olarak tanımlayacak. Siyasal İslam’ın ikinci hali dediğim budur.
21.04.2014
13.04.2014
 8  ...