Edebi eser okuru olmayan yargıç ya da savcının eline düşmeyin. Derdinizi anlatamazsınız, anlatsanız da anlaması zaman alır. Zaman denen o şey de KCK davalarında, Silivri mahkemelerinde görüldüğü gibi sizin ömrünüzden gider. KCK sanığı olarak tutuklu bulunan KESK üye ve yöneticilerinin tutuksuz yargılanmak üzere salıverildiği duruşmayı izlerken aklımdan geçen buydu. |
Dendi ki öğrencilerin farklılıklarını dikkate alan bir modele geçiyoruz, bu model öğrenciler arasındaki bireysel farklılıkları gözetecek. Bu yeni modele göre hiçbir öğrenci diğerinden daha az ya da çok zekâya sahip değildi; zekâsının çalışma biçimi (neo-kafatasçılık) tespit edilir bilgi de ona göre verilirse aynı konuyu her öğrenci öğrenebilirdi. Mesela dendi, ... |
12.04.2013 |
05.04.2013 |
Üniversite giriş sınavlarında din dersinden de sorurlara yer verilmesindeki esas amaç her halde siyasal İslam’ın egemenlik alanının sınırlarını daha geniş çizerek laikler üzerinde psikolojik baskı kurmak istenmesiydi. |
Bademler Köyü hakkında en az benim kadar bilginiz olduğunu sanıyorum. Tiyatrosu, kütüphanesi, oyuncak müzesi ve Türkiye’nin en temiz köyü ödülü sahibi olması hak ettiğinden az da olsa Bademler’in medyada yer almasını sağlıyor. Bademler, Urla'ya bağlı ortalama büyüklükte bir köy. Bin civarında nüfusa sahip Bademler'i Türkiye, ilk ve tek tiyatro topluluğu olan köy olarak tanıyor. |
05.04.2013 |
29.03.2013 |
Memur-Sen’in “Kılık-Kıyafet Serbestliği” adı altında başlattığı eylemde(!) birazcık itaatsizlik, az biraz özgürlük arayışı olduğunu sezsem, yirmi beş yıl boynumu sıkan kravattan intikamımı almak için aralarına katılır destek verirdim. Ama onların derdi özgünlük değil; dertleri, ulus devletin memurunu ulemadan ayırmak üzere terziye diktirdiği modern kıyafet yerine çatallı iğne ile tutuşturulan ulema tipi giyime dönmek. |
|
29.03.2013 |
29.03.2013 |
Milli Eğitim Bakanlığı ders kitaplarını inceleteceği 4 bin öğretmeni beş ilde beş saatlik kurstan geçirdi. Bu dört bin kişi, ders kitabı incelemek isteyen 26 bin başvurunun arasından seçildi. İngiliz turiste yemek servisi açacak garsona üç yıl turizm meslek lisesinde, asgari iki yıl da turizm meslek yüksek okulunda olmak üzere 5 yılda öğretilecek bilginin doğruluğu, sunuş yöntemi, dili, tasarımı, öğrenci düzeyine uygunluğu, görselliği 5 saatlik kursa teslim! |
Kürt Sorunu denen şeyin aslında bir anadilinde eğitim sorunu olduğu, egemen ulus devlet sınırları içindeki etnik kimliklerin anadilinde eğitim talebinin ise aynı zamanda coğrafi bir kavram olarak kullanıldığı konusunda sanırım mutabıkız. Mutabıkız derken anadilinde eğitimi bir insan hakkı olarak isteyen, savunan ve destekleyenleri kastetmiyorum yalnızca; milliyetçi MHP’nin, ulusalcı CHP’nin, İslamcı AKP’nin “bölücü” bir siyasi talep olarak değerlendirip reddetmelerinin de anadilinde eğitimin sınır çizen rolünü kabullenme olarak değerlendiriyorum. Bu konuda mutabakat sağlanamayan konu çözüm; bölünür müyüz, bölünürsek ne olur? |
29.03.2013 |
15.03.2013 |
Kaldığımız yerden devam edecek olursak anadilinde eğitim, egemenlik ifadesi olmasının yanı sıra dilin aktif olarak kullanılacağı anlamına gelir. Ki, bu durumda eğitimin yapılacağı sınırları belirlemenin zorunlu olduğunu söylemeye gerek yok. Egemen ulus devletin içinden yükselen anadilinde eğitim talebi, en makulünden “demokratik özerklik”, “federasyon” ya da “bölgesel yönetim” gibi coğrafi kavramları içerir. |
Anadilinde eğitim talebinden vazgeçilmesi, öncelikle Kürt siyasi hareketinin ve ona destek veren entelektüel camianın pozisyonunu yeniden gözden geçirmesine yol açacak. Anadilinde eğitimin, yerel yönetimlerin güçlendirilmesiyle ulaşılacak bir hedef olarak algılanması gerektiğine inanmayanlar çoğunlukta olacak. Şimdilik Öcalan’a tabi olduğunu deklare etse de olası “uzlaşma”nın sağlayacağı dinginlikle yorgunluğunu atan örgütten bir itiraz yükselebilir. |
08.03.2013 |
02.03.2013 |
Salı günü, 168 kamu görevlisi, erkenden kalkıp vatandaşa hizmet etmek üzere yola çıkmaya hazırlanırken AKP’nin toplu taşım aracı olarak kullandığı polis otolarına tıkıştırılarak burası da sizin işyeriniz sayılır dercesine karakollara götürüldüler. 97’si öğretmen, çoğu sağlık ve büro çalışanı; ağır hasta ve çocuklu kadın memurlar, Haziran 2012’de gözaltına alınan ve taa 10 Nisan’da mahkemeye çıkacak olan 59 arkadaşının yanına gönderilecekler. Polisin gözaltı gerekçesine kulak asmayın; bu ülkede, hele de bu dönemde bırakın solcu olmayı iktidara az buçuk muhalifseniz yasadışı bir faaliyetle ilişkilendirilmenizden daha kolay ne olabilir. Asıl suçları KESK üyesi olmaları, daha geniş anlamda söyleyecek olursak solcu olmak. |
|
22.02.2013 |
15.02.2013 |
Oğlu Davut anlatmıştı; Şef (asıl adı Vakkas ve asıl mesleği marangozluk olan komşumuz), bahçesinde, içine sığmaz tanelerinin çatlattığı narları toplarken altıncı yaşına basmış ve buna rağmen henüz çiçek açmış bir nar ağacının gölgesine oturup onunla konuşmaya başlamış. Bilmeyenler için söylüyorum; iklimdeki beklenmedik değişimler ağaçların biyolojik zaman algılarını tersyüz eder. Bu da bazı ağaçların çiçeklerini açmada zamanlama hatasına düşmelerine, tarımcı deyimiyle şaşırmalarına neden olur. Özellikle hafıza kıtlığı bulunan çiçekli ağaçlar, ocak veya şubatta zamansız ısı yükselmesini baharın gelişine yorar ve çiçeğini erkenden salıverir. Tabi ardından gelen ilk ısı düşmesinde düşük yapan onlar olur. Bu hafızasızlık kayısı ağacında ileri düzeydedir. Bundan dolayı kimileri kaysı ağacını “aptal”lıkla suçlar. |
Zorunlu eğitim süresinin bölünerek 4+4+4 olarak düzenlenmesi, zorunlu din dersinin yanına seçmelisinin eklenmesi ve eğitimde performansa dayalı değerlendirme sistemine geçilmesi 18. Milli Eğitim Şurası kararlarıydı. Şura, daha sonra yasallaşan bu projelerin meşruiyet ayağı olarak toplanmıştı. Fakat dönemin Bakanı Nimet Çubukçu (Baş), AKP açısından süreci yönetebilecek gibi gözükmüyordu. İslam’ın piyasa ile ilişkisini Hükümet adına kurgulayan kurmaylardan biri olarak Ömer Dinçer, zor geçecek dönemi atlatmak üzere Bakanlığa çekildi. Bu atama, aynı zamanda yargı kararları ve Alevi Çalıştaylarından umutlanıp zorunlu din dersi uygulamasının seçmeli olmasını dillendirenlere Erdoğan’ın ‘boşuna umutlanmayın’ deme yerine kullandığı bir sözdü. |
08.02.2013 |
01.02.2013 |
Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı (TTKB), 14 Ocak 2013 tarihli bir kararla ders kitaplarının hazırlanmasında uyulacak kriterleri yeniden belirledi. Birkaç ay önce de ders kitaplarının incelenmesiyle ilgili usul ve esaslar tümüyle değiştirilmişti. İlkin, AKP döneminde ders kitapları mevzuatında yapılan değişiklikleri sayıp bir yere not ediyordum; bu yeni ekip benim sayma hızımdan süratli çıktı, artık takip edemiyorum. Sanırım ‘yeter be artık’ denecek noktaya gelindi. Gerçi yeter artık denmese de bu konuda yeni değişikliklere gidileceğini sanmıyorum. Çünkü TTKB, aldığı kararla varılabilecek en gerici noktaya ulaşılmış durumda; bundan sonrası yok. Altı tümcelik bir paragrafta “bilimsel” sözcüğünün, yedi kez kullanılmış olduğunu görünce vardım bu kanıya! |
Hayvanlar ders kitaplarında hangi yönleriyle ele alınıyorlar; çizim, resim ya da metinlerde hayvanlar doğal hayatımızla ilişkilendiriliyor mu diye baktığım kitaplarda hayvan resmine rastlamadım desem yeridir. Hiç yok değil tabi, mesela Hayvanları Koruma Günü, Canlılar ve Besinleri, Orman Haftası gibi konu ve günün denk geldiği yerlerde bazı çizim ve resimler mevcut. Fakat onlar da çocukların hayvanlar hakkında bilgi edinmesine, onların doğanın bir parçası olduklarına ilişkin fikir edinmelerine hizmet etmiyor. |
25.01.2013 |
18.01.2013 |
11.01.2013 |
04.01.2013 |
ODTÜ, bugün Türkiye’nin en çok ihtiyaç duyduğu aydın cesaretinin ölmediğini; aydının, cesaretini harekete geçirerek entelektüele dönüşebileceğini gösterdi. |
MHP Milletvekili Özcan Yeniçeri, Osmanlı İmparatorluğunun dili dediği Osmanlı Türkçesinin okullarda öğretilmesi amacıyla TBMM’ye bir kanun teklifi verdi. Kanun teklifi, Osmanlıcanın seçmeli değil, zorunlu ders olmasını öngörüyor. Milletvekili “Yasayı, bir gece, karşılaştığım bir yazıyı okuyamamanın acısı içinde hazırladım. Sahip olduğu değerlerle bu milleti buluşturmak gerekir.” diyor (Habertürk tv, 14 Aralık 2012, 20.45). Yayına telefonla katılan eski Eğitim Bakanı, AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik’de aynı fikirde “Zorunlu olmasa da seçmeli olabilir” diyerek destek çıktı milletvekiline. |
28.12.2012 |
18.12.2012 |
11.12.2012 |
10.12.2012 |
Bundan sonraki uygulamalar dinin zorunlu kıldığı giyim, düşünme ve davranışların da
ötesinde dinen aykırı bulunan yaşam tarzlarının sınırlanması biçiminde olacaktır. Bu zorunlu
çünkü giyim tarzı, bireyin hayatla ilişkisini nasıl kurmak istediğini, toplumun hangi kesimine
ait olduğunu her hangi bir zihinsel argümana başvurmadan doğrudan ifade etmesinin en
etkili yoludur. Yaşam tarzına dönüşmemiş, zihinlerde kalıcı bir yer edinmemiş din, dinci
açısından hiçbir anlam ifade etmez. Bu bakımdan Eğitim Bakanı temsil ettiği zihniyet
açısından uygun bir mevzuat hazırlamıştır. Demek ki sorun türbanın önünün açılması değil,
din eğitiminin modern eğitim kurumlarında bilimsel derslerin arasına alınmasıdır. Din eğitimini
kabullendiğiniz ya da kabullenmek zorunda kaldığınız an dini ritüelleri engelleyemezsiniz. |
Pazar günü, Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele ve Uluslararası Dayanışma Günü’ydü. Günün kadınlar açısından anlamını, kadının kadın olarak kendisi için ne ifade ettiğini anlamak için günü de vesile edip öğretmen kadınların örgütlenme eğilimlerini gözden geçirdim. Bir süredir öğretmen kadınların hangi sendikaları niçin tercih ettiklerini merak ediyordum. Ulaşabildiğim resmi kayıtlardan eğitim sendikalarının üye yapılarını cinsiyet dağılımı açısından inceleyip bu merakımı giderdim. |
04.12.2012 |
27.11.2012 |
İşçi Partili, İngiliz Eğitim Bakanı Charles Clark “Ortaçağdan kalma, gerçeğin peşinden koşan bir bilim topluluğunu desteklemek” gibi bir niyetlerinin olmadığını söylemiş 2002’de eğitimin anlamı üzerine yaptığı bir konuşmada. Türkiye’de dindar bir bakan “Ticari değeri olmayan bilginin anlamı kalmadı artık” diyor. Peki, bu büyük ittifak karşısında ticari hiçbir değeri bulunmayan ve bize savaş karşıtlığı düşüncesini veren “bilgi”yi kim aktaracak, koruyacak, geliştirecek, savunacak… (BirGün PAZAR (25.11.2012) |
YÖK Başkanı Gökhan Çetinsaya'yı izliyorsanız siz de fark etmiş olmalısınız; Çetinsaya, başkan olarak, varsa bile YÖK konusundaki fikirlerin bir türlü açık etmiyor. Her itirazı makul, her soruyu değerlendirilebilir buluyor |
25.11.2012 |
20.11.2012 |
MHP grubundan 21 milletvekilinin Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer hakkında verdiği ve Çarşamba günü görüşülen gensoru görüşme tutanaklarını okudum. Gensoru, Meclisin denetim biçimlerinden biri; ilgili bakanın, başbakanın veya hükümetlerin görevini kötüye kullandığı, yapmadığı durumlarda azlini talep eder. Ömer Dinçer hakkında verilen gensoru... |
Bir başka üye de şunu sorabilirdi Bakan Dinçer’e: Aynı kitapları önümüzdeki yıl yine alacakmışsınız. Bu için öngörülen tutar olan 535 milyon TL’yi de “…amacı; fakru zaruret içinde ve muhtaç durumda bulunan vatandaşlar”a yardım etmek olan Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Teşvik Fonu kaynaklarından kullanacakmışsınız. Sayın Bakan, bu ne iştir! Yani siz benim çocuğumun kitabını fukaraların rızkından kestiğiniz nafakalarla mı karşılıyorsunuz? |
20.11.2012 |
13.11.2012 |
Fethullah Gülen ve önderi olduğu örgütlenme, bugüne dek genellikle dini terminolojiye başvurularak anlamaya, açıklanılmaya çalışıldı. Oysa bu örgütlenme, cemaat yapılanması gibi ortaya çıkmış olsa da başından beri ekonomik ve aynı zamanda politikti; çünkü... |
403 milyar 99 milyon Tl. olarak öngörülen 2013 yılı bütçesinin 68 milyarı eğitime ayrılmış. Bazı medya organlarının dediği gibi bütçenin “aslan payı” 2013’te de eğitimin. Peki, bütçeden ayrılan pay artmasına rağmen neden ailelerin öğrenci başına harcaması anormal düzeyde artış gösteriyor? İnsanlar neden daha kaliteli bir eğitim aldıklarına inanmıyorlar? Eğitim çalışanları neden hâlâ yoksulluk sınırında? |
11.11.2012 |
06.11.2012 |
Dün, yine öğretici bir konferansa dinleyici olarak katıldım. Konferansı veren Ankara Üniversitesi Eğitim Fak. Yaşam Boyu Öğrenme ve Yetişkin Eğitimi Bölümü ile Eleştirel Pedagoji dergisinin davetlisi olarak gelen İngiliz Prof. Dave Hill’di. Prof. Hill, eğitim politikaları üzerine çalışan ve kendisini Marksist eğitim aktivisti olarak tanımlayan biri. |
Anımsayan olacaktır AKP, kamu kurumlarındaki kadrolaşması sırasında ilk ve en büyük operasyonunu Talim ve Terbiye Kurulunda gerçekleştirmiş, 2003 yılında 167 kişiyi uyduruk bir soruşturmaya dayanarak sürgüne göndermişti. |
06.11.2012 |
06.11.2012 |
1. Okulunuzu canlı veya cansız bir varlığa, bir nesneye ya da herhangi bir şeye benzetmeniz istense neye benzetirsiniz? Neden?
2. Öğretmenleri canlı veya cansız bir varlığa, bir nesneye ya da herhangi bir şeye benzetmeniz istense neye benzetirsiniz? Neden?
3. Sizin için okula gitmenin en güzel yanları nelerdir?
4. Sizin için okula gitmenin en hoşlanmadığınız yanları nelerdir?
5. Her gün nasıl bir okula gitmek isterdiniz?
Yukarıdaki sorular... |
|
30.10.2012 |
23.10.2012 |
Nobel ödülü, verilmeye başlandığı 1901’den 2011 yılına kadar 23 kurum ve 853 kişiye verilmiş: ABD, 334, İngiltere 117, Almanya 102 Nobel ödülüyle açık ara önde. Fransa 65, SSCB dönemi dahil Rusya 37, İsveç 30, İsviçre 26 ödülle bu üç ülkeyi takip ediyor. Wikipedia, Türkiye’nin de içinde bulunduğu Müslüman ülkelerin aldığı toplam Nobel ödülü sayısını 12 olarak gösteriyor. |
Okullar eylem alanı olmalı, ama böyle değil. Okullar, eylem sözcüğüne bizim anladığımız biçimde anlamını veren mekânlardır. Okul, öğrencisiyle, öğretmeniyle, memuruyla katıksız küçük bir modeli olduğu toplumun sorunlarını fark eden ve ona ilk tepkiyi veren kurumlardır. Her eylemci, ilk eylemine mutlaka önce okulda başlamıştır. Biz, kaloriferlerin zamanında yanmamasını, kurtlanmış mercimekten çorba yapılmasını, kokmuş Et Balık Kurumu etlerinin yemeğe katılmasını boykot ederken öğrenmiştik eylem yapmayı ve bunun bir düzen sorunu olduğunu. |
16.10.2012 |
16.10.2012 |
Avrupa Birliği ilerleme raporları, üyelik başvurusunda bulunan Türkiye’nin Avrupa standartlarına uyan uymayan yönlerini ortaya koyuyor. Üye olmak istiyorsan şunları bunları yapmalısın diyor, bunun için yüklüce miktarda para da veriyor; elbette o da kriterlerin ne ölçüde gerçekleştiğini sorgulayacak. Türkiye AB ilişkileri, taraf da olsak karşı da çıksak sonuçta yaşadığımız ülkenin tanzimine yönelik politikaları nedeniyle hepimizi ilgilendiriyor. |
Hükümetin, üniversitelerin birinci öğretim öğrencilerinden katkı payı (harç) alınmaması kararı, bu peşin kaynaktan mahrum olan üniversiteleri yeni kaynak arayışlarına sevk etti. Üniversiteler, Bakanlar Kurulu Kararı’ndaki “öğrencilerden alınması gereken öğrenci katkı payı tutarları, Devlet tarafından karşılanır.” ifadesinin de uygulanmayacağından, devletten bir kuruş alamayacaklarından benim kadar eminler. Bundan dolayı üniversiteler, ortak kullanıma açık sosyal ve kültürel alanlarını paralı hale getirirken bazıları da üniversite bütçelerinden karşılanan bilimsel faaliyetlerini sınırlama yolunu seçiyor. |
16.10.2012 |
02.10.2012 |
Dindarı da dahil burjuvazi kendi iş yerlerinde din diplomasını referans olarak görmüyor. Bundan dolayıdır ki AKP, eline geçirdiği güçle, kamu imkânlarının din okullarından mezun olanların emrinde olacağını anlatıyor. Sizi poli, asker, bürokrat yapacağım diye talep topluyor. Fakat Erdoğan gittiğinde (ki az kaldı), devlette de arz talep dengesizliği belirdiğinde kimse dönüp din diplomalı olanların yüzüne bakmayacak. Burjuvazinin ne üretim ne tüketim ne de yaşam alışkanlıkları bakımından dinin bilgisine, ondan esinlenen kültüre ihtiyacı olmadığı zaten belli. Ben bu durumu, modern tarım aletleri kullanarak sulu arazisine buğday eken kültürel evrimini tamamlamamış zihniyetin hezeyanı olarak görüyorum. Buğdaya da tarlaya da zarar veriyorlar. |
12 Eylül 2012 günü Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Ders kitapları ve Eğitim Araçları Yönetmeliği’ne göre daha önce ders kitabı yazmamış olanlar ders kitabı yazamayacak. Yönetmeliğin 4. Maddesinin “ü” bendinde ders kitabı yazarı aynan şöyle tanımlanıyor “Yazar: Taslak ders kitabı alanı ile ilgili daha önce yayımlanmış ders kitabı olan kişi”! Yemin ediyorum aynen böyle. Yönetmelik, açıkça bundan sonra ders kitabı yazacak olanlara yasak getiriyor. |
25.09.2012 |
25.09.2012 |
Ankara’da devlet merkezine çok yakın bir okulun önünden geçiyorum, sabahın körü… Müdür, elinde mikrofon öğrencilerine sesleniyor; yüzü öğrencilere dönük olduğu için öyle sanıyorum fakat müdür aslında sesini öğrencilerin ardına sıralanmış velilere duyurmaya çalışıyor.
“Biri gitmiş beni milli eğitim müdürüne şikâyet etmiş; kayıt parası almışım diye… Sizin haberiniz var mı, geçen yıl devletten bu okula bir kuruş ödenek gelmediğinden? Peki, nasıl dönecek bütün bu işler; elektrik, su, bakım-onarım, temizlik, hizmetli giderleri… Söyler misiniz, bunları nereden karşılayacağım?”
Eğitim Bakanı Ömer Dinçer, görüntüyü engellesin diye siyah film çekili, dışarıdan gelecek seslere karşı yalıtımlı aracıyla giderken duymamış olabilir diye müdüre aracılık etmek istedim. |
12 Eylül Çarşamba günü Resmi Gazeteyi açanlar Eğitim Bakanlığının kendi kendine darbe yaptığını, darbe geleneğinin ölmediğini gördüler. Eğitim Bakanlığı o gün Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı Yönetmeliği ile Ders Kitapları ve Eğitim Araçları Yönetmeliği’ni bir darbede değiştirdi. Oysa bu iki yönetmeliğin ilki 2003’te ikincisi 2009’da Hüseyin Çelik tarafından öncekiler yürürlükten kaldırılarak tümüyle değiştirilmiş, daha sonra da defalarca üstünden geçilmişti! |
25.09.2012 |
18.09.2012 |
Sıradan birine ‘Çocuklar okula niçin gider, okullar niçin vardır?’ diye sorsanız, alacağınız yanıt büyük orandan ‘Bilgi öğrenmeye’ olur. Değişen okula kayıt yaşının problem olması da devam etmekte olduğu okulun çocuğun elinden alınması da “Bilgi”nin hangi yaşta nere edinileceği ile ilgili değil mi? Öyleyse dikkatimizi biraz da okulun bilgi kaynaklarına yöneltelim. |
Kürşat Bumin, haftada beşten üçe düşürülen yazısının ikisini geçen hafta 4+4+4'e ayırmıştı. Bumin, 3 Eylül'deki birinci yazısında, haftada iki saatlik dersle Kuran Hıfzı dersinin öğrencilere kavratılamayacağını bildirip Hükümete şöyle bir öneride bulunuyordu: |
11.09.2012 |
11.09.2012 |
4+4+4’ü sınıfları kalabalıklaştıracak, öğretmen açığına/fazlalığına neden olacak, derslik sayısı yetersiz kalacak, müfredatı yetişmeyecek gibi yanıtı “hallederiz” olan sorunlar çerçevesinde tartışırsanız projenin asıl amacını göz ardı etmiş olursunuz. Bu, hem dindar gençlik yetiştireceğim diyen Recep Erdoğan'a hem de eşit, bilimsel, demokratik eğitim mücadelesi verenlere haksızlık olur. |
4+4+4'ün öğretim programları ile kitapları TÜBİTAK’ta hazırlanıyor. Sonra Talim Terbiye Kuruluna gönderilip usulen imza altına alınıyor. Bakanlık yaptığı işe bilimsellik katsın diye bu yolu tercih etmiş olabilir fakat doğru bir yol değil bu. İlk ve ortaöğretime ait öğretim programlarını ve ders kitaplarını herhangi bir alanda uzmanlaşmış bilim insanları hazırlamaz; bilimsel bilgiyi esas alan pedagoglar hazırlar. |
11.09.2012 |
04.09.2012 |
4+4+4'ün öğretim programları ile kitapları TÜBİTAK’ta hazırlanıyor. Sonra Talim Terbiye Kuruluna gönderilip usulen imza altına alınıyor. Bakanlık yaptığı işe bilimsellik katsın diye bu yolu tercih etmiş olabilir fakat doğru bir yol değil bu. İlk ve ortaöğretime ait öğretim programlarını ve ders kitaplarını herhangi bir alanda uzmanlaşmış bilim insanları hazırlamaz; bilimsel bilgiyi esas alan pedagoglar hazırlar. |
Milli Eğitim Bakanının Talim ve Terbiye Kuruluna bağlı Öğretim Materyalleri Geliştirme Merkezinde görevlendirdiği 48 kişinin yarısı, geçtiğimiz Haziran’a kadar zaten orada görevliydiler. Ömer Dinçer bir sabah kalktı bir genelge yayımlayarak görevlendirme yoluyla çalışanların asıl kurumlarına dönmesi gerektiğini söyledi ve karar uygulandı. Aradan iki ay geçtikten sonra ne oldu da geri adım atıldı? Bakanın bu soruya vereceği en makul yanıt 'ihtiyaç hasıl oldu' olabilir. O zaman sorarız, 'sen nasıl Bakansın ki iki ay sonrasını göremiyorsun?' Şaşkınlık işte... |
04.09.2012 |
04.09.2012 |
Okula erken başlatılmalarının Başbakanın çocukları üzerindeki etkisini ne yazık ki test edemiyoruz. Milli Savunma Bakanı İsmet Özel, Kamer Genç'in "Başbakanın oğlu hangi hastalıktan rapor aldı?" sorusunu özel hayatın gizliliğine sığınılarak yanıtlamaktan kaçınılmasaydı belki bu konuda bir ipucu elde edebilirdik. Burak Erdoğan'ın görünürde fiziksel bir kusuru bulunmadığına göre raporu psikolojik olabilir(mi?). Eğer öyleyse, (ihtiyat payını bırakarak) okula erken başlatılması askere alınmasını engelleyecek kusurun sebeplerden biri olamaz mı? "Rapor alanları evlatlarına ihanetle" suçlaması Başbakan açısından bence de büyük talihsizlik olmuştur. |
Anadolu Meslek, Anadolu Teknik Liseleri ile Anadolu İmam Hatip liseleri en az rağbet gören okul grubunu oluşturuyor. Fakat ilginç olan, okul ve kontenjan artışı öğrenci talebine ters orantıda ilerliyor. SBS sonucu ile öğrenci alan ortaöğretim kurumlarında 2010'dan 2012'ye toplamda yüzde 24'lük bir kontenjan artışı yaşanırken Anadolu imam hatiplerde bu oran yüzde 85.19 olmuş. (Okul, 243 iken 450'ye çıkmış.) |
04.09.2012 |
28.08.2012 |
1 ... ![]() ![]() |