Kitaplar


 

 


(Ortak kitap)
 



    https://www.facebook.com/ozmenu  https://twitter.com/unalozmen

 

Ünal Özmen

 
Kıyafet Yönetmeliği, dine aykırı yaşam tarzlarının sınırlandırılmasını amaçlıyor

Üzerinden bir hafta geçtikten ve taraflar netleştikten sonra araya girmiş olmam gecikme sayılmaz. Çünkü okullarda kıyafet düzenlemesi hakkındaki fikrimi, 7 Temmuz 2009 tarihli önlük, yoksulluğu değil zenginliği gizleyen bir örtüdür başlıklı yazımda niçiniyle açıklamıştım. Başlıktan da anlaşılacağı gibi okullardaki resmi kıyafet uygulamasını onaylamıyorum. Fakat bu, Eğitim Bakanlığının 27 Kasım 2012 günlü Resmi Gazete’de yayımladığı Kılık Kıyafet Yönetmeliğini olumlu bulduğum anlamına gelmiyor. O tarihte, Nimet Baş’ın (Çubukçu) düşünüp de forma üreticisi tekstilcilerin stoklarını eritmesi için ertelenen taslağını olumlu bulup şimdikine itiraz etmemin nedeni, Ömer Dinçer’in yasallaştırdığı Yönetmelikte türbana yol verilmesi değil, Ömer Dinçer Yönetmeliğinin İslami giyim tarzını serbest bırakırken modern giyim tarzını sınırlamasıdır.

Din içerikli derslerde türban takmak, dersin doğası ile çelişen bir durum değil. Hele hele ders dediğiniz şeyi toplu ayine dönüştüren bir uygulama içindeyseniz ibadetin kurallarına uymak zorundasınızdır. Tanrı’nın huzuruna nasıl çıkılacağını, onun kitabını okurken nasıl bir vaziyet alınması gerektiğini AKP’lilere biz öğretecek değiliz. Okulu mescit, cami, medrese gibi dinin hizmetine sunanlar, elbette oradan hizmet alanlardan dini davranışlar göstermesini bekleyip isteyeceklerdir. Bu yönetmelik, ortaokuldan başlayan siyer ve Kuran hıfzı derslerinde ve imam hatip okullarında zaten kullanılan türbana yasallık kazandırmanın ötesinde, modern giyim biçimine getirdiği yasakla her bir çocuğu dinin, dincinin arzu ettiği şekilde düşünmeye, davranmaya zorluyor.

Bundan sonraki uygulamalar dinin zorunlu kıldığı giyim, düşünme ve davranışların da ötesinde dinen aykırı bulunan yaşam tarzlarının sınırlanması biçiminde olacaktır. Bu zorunlu çünkü giyim tarzı, bireyin hayatla ilişkisini nasıl kurmak istediğini, toplumun hangi kesimine ait olduğunu her hangi bir zihinsel argümana başvurmadan doğrudan ifade etmesinin en etkili yoludur. Yaşam tarzına dönüşmemiş, zihinlerde kalıcı bir yer edinmemiş din, dinci açısından hiçbir anlam ifade etmez. Bu bakımdan Eğitim Bakanı temsil ettiği zihniyet açısından uygun bir mevzuat hazırlamıştır. Demek ki sorun türbanın önünün açılması değil, din eğitiminin modern eğitim kurumlarında bilimsel derslerin arasına alınmasıdır. Din eğitimini kabullendiğiniz ya da kabullenmek zorunda kaldığınız an dini ritüelleri engelleyemezsiniz.  

Yönetmelik, açıkça formaya (önlük) rağmen öğrenciler tarafından yaygın olarak giyinilen ve genellikle öğrenciler tarafından tercih edilen kıyafetlerin yasaklanmasını amaçlamaktadır. Yasayı hazırlayanlar çağdaş giyisiler karşısında ilkel bir giyinme tarzı olarak “ezik” bir görünüm sergileyen türbana saygın bir yer açmayı, türban takmayanları ona yakın bir çizgiye zorla çekmeyi düşünmemiş olamazlar. Öğrencilerin düşünce ve davranışlarını dini temellere dayandırmayı öngören eğitim sisteminin ileriki aşamada öğrenciden beklentisi, herhangi bir telkine gerek duymadan onların dinen caiz olmayan davranışlardan uzak durması olacaktır. Kısa kollu tişört giymenin cehenneme giden yol olduğu hissettirilen çocuk her halde kendi cinsinden olmayanla aynı sırada oturmaktan, oyunda erkek arkadaşıyla el ele tutuşmaktan da sakınacaktır. Yönetmeliğin çocukların kıyafet boy ve bedenlerine sınırlama getirmesinin asıl amacı bu. Amaç bu olunca ‘tek tip kıyafet uygulamasını ulus devletin tahakküm aracıydı, kalkmasıyla bireye yeni bir özgürlük alanı açıldı’ diyenlerin savı da çürüyor tabi. Özellikle dinli-dinsiz liberallere sormak gerek; ulus devlette otorite enstrümanı olarak gördüğünüz şey, nasıl oluyor da din tarafından kullanıldığında ondan demokrasi, eşitlik, kardeşlik çıkarabiliyorsunuz diye.  

Bu noktada Yönetmeliğin yapılış biçimi eleştirmek, demokratik tartışma sürecinin işletilmemiş olmasını öne sürmek de anlamlı değil. Ortada dini bir hükmün yerine getirilmesi var ve dini hükümler de tartışmaya açılmaz. AKP’nin bir sabah ansızın önümüze koyduğu bu Yönetmelik ve benzer dayatmalarını demokratik süreçleri işletmedi diye eleştirmek de ona demokratik bir rol atfetmekle eşdeğerdir. Aksi AKP açısından yanlış olurdu. Demokrasi aklın devreye girmesi demektir. Bunu değil AKP, liberaller bile istemiyor: Nitekim 2009’da Nimet Baş okulda serbest kıyafeti tartışmaya açtığında “Bakanlık olarak bir politika oluşturacağız” demiş,  Sabah’ın liberal yazarı Engin Ardıç da Bakana “Nimet Hanım. Bakanlık olarak politika oluşturulmaz. Siz emir verirsiniz, uygulanır.” (Sabah, 3 Temmuz 2009) diye demokratik bir yol göstermişti. Ömer Dinçer Nimet hanımın yanlışına düşmeyip liberal yolu tercih etti.

Son olarak, okullarda tek tip kıyafet uygulamasının kaldırılmasını öğrencilerin sınıfsal kökenini deşifre edecek bir uygulama diyerek bunu itirazının birincil dayanağı olarak öne sürenlere de bir çift sözümüz var. Ki bunların arasında sınıf sendikacılığı yaptığını söyleyenler de mevcut. Sınıf mücadelesi, sınıflar arası farklılığın ortaya çıkardığı çelişkiyi gizleyen iktidarları teşhir etmekle başlar; çelişkiyi gizleyerek görünmez kılmak, çelişkinin ortaya çıkmasını engellemeye çalışan iktidara hizmet etmektir. Eşitsizliği gizleyerek ortadan kaldırmak benim bile yapabileceğim zahmet gerektirmeyen hoş bir devrimciliktir. Zekâ yorgunluğuna neden olmayan, Bakan Dinçer’in bile yanıtlayabileceği bu sav, iktidar tarafından da tutulmuşa benziyor. 

Ortada bir mevzuat var ve onu tartışıyoruz. Oysa asıl sorun çocuk da yetişkin de olsa işinin zorunlu kıldığı durumlar dışında kimin ne giyeceğinin yasa ile düzenleniyor olmasıdır. Bana kalırsa bu Yönetmeliği dava edecek kişi ya da kurumlar maddeleri değil, Yönetmeliği tümüyle ortadan kaldıracak gerekçelerle yola çıkmalıdır. Bırakalım kim ne giyinirse giyinsin; denize girmeye karar vermiş kadın, haşemanın yüzme kıyafeti olmadığını er geç fark edecektir. Bundan tedirgin olması gereken de ben değil, dindir. Dinciler henüz demokrasiden söz ediyorken konuşalım bunları… Hem özgürlükçü yönümüzü ortaya çıkaracak bu fırsatı kaçırmayalım. 

  
2073 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın