Kitaplar


 

 


(Ortak kitap)
 



    https://www.facebook.com/ozmenu  https://twitter.com/unalozmen

 

Ünal Özmen

 
Üniversitenin psikolojisi

Doğuş Üniversitesi, Psikoloji Bölümünde 15 Eylül’de bölüm başkanı olarak göreve başlattığı Prof. Dr. Serdar M. Değirmencioğlu’nun işine 24 Ekim’de son verdi. Bu ilk tümceyi okuduğunuzda, haklı olarak dönem ortasında, sınavların arifesinde, zaten eksik kadroyla öğretim yılına başlamış bir üniversitede henüz bir ayını yeni tamamlamış bir bilim insanının işine son verilmişse herkesin kabul edebileceği geçerli bir neden vardır diye düşündünüz. Peki, gerekçesini sorduğunda rektör, işten attığı kişiye "İstersen ders saat ücreti karşılığında derslerini sürdürebilirsin” demişse her halde aklınıza kadro fazlalığı, akademik yeterlilik; hocanın öğrenci ve öğretim kadrosuyla uyum sorunu olduğu gelmez…

Doğuş Üniversitesinin Psikoloji Bölümünde 300 lisans öğrencisi var. Buna karşın bölümde sadece dört öğretim üye bulunuyor. Bu dört öğretim üyesi, bölüm derslerinin dışında diğer bölümlerde de derse giriyor. Yani üniversite 500 öğrenci için ancak dört öğretim üyesi istihdam ediyor. Birleştirilmiş sınıflı köy okuluna benzeyen üniversitede durum bu iken yönetim Klinik psikolojisi alanında yüksek lisans programı açmak istiyor. Sözleşmesi tek taraflı olarak fesih edilen bölüm başkanı Prof. Dr. Serdar Değirmencioğlu ise bir bilim insanı olarak klinik psikoloji alanında yüksek lisans programı açılabilmesi için klinik psikoloji doktorası olan biri profesör en az üç öğretim üyesi gerektiğini, psikoloji bölümünde ise Yrd. Doç. Dr. unvanıyla yalnızca bir klinik psikologu bulunduğunu belirterek yönetimin bu kararının hem mevzuata hem bilimsel çalışma yöntemine aykırı buluyor. Hocanın işten atılmasının makul gerekçesi işte bu. Üniversite yüksek lisans programı açıp para toplama derdinde, hoca bilim…

Serdar Değirmencioğlu işini kaybediş hikâyesini arkadaşlarıyla paylaşınca epey bir teselli mesajı almış: Daha önce Beykent Üniversitesinde çalışırken benzer saldırılardan nasibini almış deneyimli bir arkadaşı, özel üniversitede yeni olan Değirmencioğlu’na uygulamanın olağanlığını kabullenmesini kolaylaştırıcı mesajında şöyle diyor: “Beykent’ten ayrılmadan önce okulda büyük çapta işten çıkarılmalar yaşandı. Herhangi bir gerekçe gösterilmeden istifaya zorlanarak işten çıkarılmalardı bunlar. Minimum hoca sayısı ve maksimum öğrenci sayısını hedefleyen bir anlayış. Üç yıl önce kurulan sosyoloji bölümünden örnek verecek olursam, ilk yıl öğrencilerin tüm derslerine beni soktular, yani sınıf öğretmenliği yaptım. 2. yıl ise benle birlikte iki hoca bölümü yürütmeye çalıştık. İkimizin istifasından sonra bölüme sadece 1 hoca aldıklarını öğrendim.” Bu mesajdan bir kez daha anlıyoruz ki kar hırsına kapılan ne sadece Doğuş üniversitesi ne de Değirmencioğlu bu hırsın ilk ve son kurbanı.

Özel üniversitelerin bilim üretmeyen, insan ticareti yapan kapitalist bir işletme olduğunu biliyoruz. Burada sözünü ettiğimiz Doğuş’un önüne diğer tüm özel üniversitelerin adını ekleyebilirsiniz. Alın birini vurun ötekine. Ya devlet üniversiteleri, devlet üniversiteleri farklı mı? Onların durumunu da bir kez daha Çukurova Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Adnan Gümüş’ün öğrencileriyle yaptığı Yüksek Öğrenim Gençliğinin Sorunları Araştırması’ndan özetleyelim. Aslında özetlemeyi biz değil, araştırma sorusunu yanıtlayan bir öğrenci yapıyor. Öğrenci, okuduğu devlet üniversitesini tanımlarken şöyle diyor: “Bazı yerler ambar gibidir, oradan sadece oraya bıraktığını alırsın, ama bazı yerler toprak, bahçe gibidir, ektiğini ve ektiğinden fazlasını alırsın. Burası da benim gözümde bir ambar şu an.” Görüldüğü gibi özel de olsa devlet de olsa üniversiteler üniversite olmaktan çıkmış, paranın ve iktidarın kontrolüne girmiş.

Serdar M. Değirmencioğlu Evrensel’de yazıyor. Ben daha çok eğitim uygulamalarına ve eğitim çalışanlarının karşılaştığı sorunlara yoğunlaşırken Serdar’ın yazı konusu genellikle çocuklar oluyor. Öznesi çocuk olan her haberi izler; bakar, eğer olay ilgi alanıma giriyorsa mutlaka bana yönlendirir. Diyeceğim Serdar, sadece okuyup öğrendiğim yazarlar değil, aynı zamanda benim haber kaynaklarımdan biridir. Ne yazık ki bu gün yönlendirdiği bir olay değil, aynı zamanda bir eğitim çalışanı olması nedeniyle çalıştığı kurumda maruz kaldığı saldırı onu bana haber konusu yaptı. Çalıştığı üniversiteden ayrılması/atılması Serdar Değirmencioğlu’nun başına ilk kez gelen bir olay değil, Doğuş Üniversitesine, yönetme anlayışına itiraz ettiği Cumhuriyet Üniversitesinden ayrılarak geldi; bundan ötürü onun için pek haber değeri taşımaz. Fakat ben bu vesileyle üniversitelerin, özellikle de özel (vakıf) üniversitelerin öğrenciye, bilim ve bilim insanına bakışına, istihdam politikalarına bir kez daha dikkat çekmek istedim.
  
734 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın