Kitaplar


 

 


(Ortak kitap)
 



    https://www.facebook.com/ozmenu  https://twitter.com/unalozmen

 

Ünal Özmen

 
Öğretmen entelektüel midir?

Öğretmen entelektüel midir?

Ünal Özmen

Entelektüellik olur olmaz yerde, olur olmaz kişiler için çoğunlukla da “aydın”ın karşılığı olarak kullanılır. Kime entelektüel denir, öğretmen entelektüel midir sorularını tartışmadan önce “entelektüel”in “aydın”ın karşılığı olmadığını belirtmekte yarar var.

Entelektüel (Intellectual) her ne kadar bilgi ve bilgi üretimiyle ilgili olsa da teori ile pratiği (praksis) birleştirebilen aydınlara yakıştırılan bir tanımlamadır. O nedenle Aydınlanma dönemi düşünürlerine filozof derken toplumsal yapıyı düşünceleri doğrultusunda değiştirme çabasında olanlara entelektüel deriz. Marx da "Filozoflar dünyayı yalnızca çeşitli biçimlerde yorumlamışlardır, oysa sorun onu değiştirmektir." derken bilgin ile bilinçli eylemde bulunanı ayırır. Aynı şeyi Gramsci de yapar, Gramsci entelektüelliği “Mevcut sosyal koşulları iyi yönde değiştirme faaliyeti" olarak tanımlar.

Öğrenenin düşüncesi üzerindeki etkisini, toplumsal gelişim ve değişime katkısını dikkate aldığımızda öğretmenliğin entelektüel mesleği olduğu sonucuna varabiliriz. Bu yönüyle öğretmenlik hem aydın hem entelektüel tanımına uyuyor. Fakat bu her öğretmenin entelektüel olduğu anlamına gelmez. Çünkü öğretmenlerin büyük çoğunluğu meslekten sahip oldukları entelektüel rollerini yerine getirmez.

Gramsci, aydınları sosyal statülerine göre geleneksel ve organik diye iki gruba ayırır: Gramsci’ye göre geleneksel aydın, tarihsel sürekliliği olan, öznellikleriyle egemen toplumsal gruba karşı özerk ve bağımsız durabilen aydındır. Bilim insanı, dini otorite, filozof, sanatçı, öğretmen bu aydın tipine girer. Geleneksel aydın, kendilerini iktidara karşı sorumlu tutmaz. Örneğin filozoflar Aristotales’i, din adamları peygamberlerini, bilim insanları bilimin ilkelerini, öğretmenler toplumun gereksinimini dikkate alır. Geleneksel aydının bilgisi, önem verdiği değerler olan eşitlik, adalet, özgürlük, etik gibi toplumsal düzenlemenin kural ve koşullarını belirlemede kullanılır.

Organik aydın ise daha ziyade teknik bilgi ile ilgilenir, konusunun uzmanıdır fakat yaptığı işin veya fikirlerinin sosyal sonuçlarıyla pek ilgilenmez. Hastalıklara ilaç bulur, üretir ve kullanıma sunar, fakat bulduğu ilacın hastalara erişip erişmediğini merak etmez, neden parayla ya da fahiş fiyatla satıldığı ile ilgilenmez .

Gramsci, bu iki aydın türü arasında geçirgenlik olduğunu da söyler. Geleneksel aydınlar organik aydına dönüşebildiği gibi organik aydın da geleneksel aydına dönüşebilir. Einstein, organikten geleneksele dönüşen aydın tipine örnektir. Geleneksel aydından organik aydına dönüşümün örneği ise öğretmenlerdir.

Türkiye’deki öğretmenlerin yüzde 80’i milliyetçi-dinci iktidar partilerinin parti organı gibi faaliyet gösteren sendikalara üyedir. Irkçılık ve dincilik gibi zümre kültürüne bağlanmış kişilerin eşitlik, adalet, özgürlük, ahlak gibi sosyal kavramlarla aralarına mesafe koyması kaçınılmazdır. Çünkü bu kişiler varlığını etnik ve dini aidiyetine borçlu olduğunu düşünürler, insan ve diğer canlıların var olmaktan kaynaklanan hakları olduğunu kabullenmezler. O nedenle, kendini dinci ve milliyetçi siyasi yapılara bağlamış bir öğretmenin geleneksel aydın rolünü sürdürebilmesi; bilgiyi, bilginin sunuş biçimini, okulu ve bir bütün olarak eğitimi "Sosyal koşulları iyi yönde değiştirme faaliyeti" olarak değerlendirmesi düşünülemez.

Eleştirel Pedagojinin önde gelen kuramcılarından Paulo Freire, öğretmenliği politik bir eylem olarak değerlendirir. Henry Giroux ise öğretmenleri dönüştürücü entelektüeller olarak görür. Giroux, sistemin amaçlarını, içeriğini, yaklaşımlarını ve müfredatını eleştirmesi gerektiğini anımsatarak entelektüelliğin öğretmen için mesleki bir zorunluluk olduğunu da hatırlatır.

Yeni nesil öğretmenler, öğretmenliği, devletin verdiği ödevi yerine getirmek olarak algılıyor. Oysa öğretmenlik, mevzuatla değil, Durkheim’in dediği gibi laik, rasyonel ve ahlaki ilkelerle yapılan bir meslektir. İlkeler dediğimiz şey öyle siyasetçinin hisleriyle, histerisiyle belirlediği kurallar değildir; ahlakidir, genel geçerliliği olan prensiplerdir.

İlkelere uymak kişiyi hem özgürleştirir hem güçlendirir. Eğer bugün öğretmen özgür ve güçlü değil, otoritesini kullanmaktan imtina ediyorsa nedeni tek başına iktidarın baskısı olmayıp pedagojinin ilkelerine uymamasıdır. Öğretmen pedagojinin temel ilkelerine uymuş olsaydı en azından kendini özgürleştirirdi. Kendisi özgür olmadığı için okulun, öğrencisinin ve toplumun özgürleşme çabasına katkı sunamıyor.

Özgürlüğünü kendi eliyle iktidara teslim eden öğretmen, eğitim kurumlarının kendi mesleki kurallarına uymasını sağlayamadığı gibi uzmanlık gerektiren eğitimsel konularda bilgisiz siyasetçilerin koyduğu kurallara uymak zorunda kalır. Yetkin olmadığı eğitim konusunda yetki (güç) kullanarak kural koyanlara uyan öğretmen, devletin, hatta bir siyasi partinin çıkarı uğruna “dar din ve milliyetçi değerlere odaklanıp insanlığın evrensel çıkarlarını göz ardı eder.” Bu noktada öğretmenlere, öğretmenliğin mevzuat hükümlerini uygulamakla yükümlü bürokratik görevlerden biri olmadığını anımsatmak isterim.

Öğretmenliğin entelektüel bir meslek olduğuna kuşku yok. Ancak şu da bir gerçek ki entelektüellik bilgiden ziyade kişinin kendisini konumlandırış biçimiyle ilgilidir. Bilgisi ve işi entelektüel faaliyete uygun olsa da kişi, entelektüel olmanın risklerini göze almaz ya da iktidara yakın konumda olmanın birtakım ayrıcalıklar sağlayacağını düşünebilir. Ne yazık ki Türkiye’de öğretmenler, kendilerine en çok ihtiyaç duyulduğu bir dönemde risk ve ayrıcalık hesabı yaparak mesleğin kendilerinden beklediği entelektüel rolü yerine getirmemektedir.

  
199 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın