Kitaplar


 

 


(Ortak kitap)
 



    https://www.facebook.com/ozmenu  https://twitter.com/unalozmen

 

Ünal Özmen

 

Anasayfa

Bugün başlayıp 27 Eylül’e kadar sürecek bir öğrenci eylemi olan Gelecek İçin Cumalar (Fridays for Future) ya da Küresel İklim Grevi’ne en yüksek katılımın New York’ta olacağı öngörülüyor. Bir milyon öğrencinin greve çıkacağı tahmin ediliyor.
Fransa, 2019-2020 eğitim öğretim yılına 2 Eylül’de başladı. Bu vesileyle düzenlenen törene Fransa başbakanı Edouard Philippe, Milli Eğitim Bakanı Jean-Michel Blanquer ile birlikte katıldı. Bakan, törende yaptığı konuşmada ”daha önce izlenen eğitim politikalarına devam edeceğiz ve laiklikten asla taviz vermeyeceğiz” dedi. Eleştirel Pedagoji dergisine Paris’ten yazan Prof. Ali Arayıcı’nın bildirdiğine göre Eğitim Bakanı Blanquer “Eğitim ve bilim emekçilerinin aylık ücretlerine yıllık 300 avro ekleneceğini, eğitim reformunun eksiksiz sürdürüleceğini” belirtti. Fransa’da hükümet Macron’un liberal sağ partisinden.
21.09.2019
15.09.2019
Okullar açılırken eğitimin diğer sorunlarına dikkat çeken hatta malumu ilan eden eğitim eleştirmenleri de çıkıyor ortaya. Kimileri, iktidar eleştirisi anlamına gelen sorunları dile getirmek için “otorite” bildikleri birinin ağzını kullansa da arada onlara da kulak vermek gerek. Doğru şeyleri kötü amaçlarına alet edenlere dikkat etmek kaydıyla. PISA direktörü de bunlardan biri...
ABD’de kurulan ve Londra’da şubesi bulunan TÜRKEN Vakfının vizyonu (ABD ve İngiltere’ye) “Yeni gelen öğrencileri batı kültürüne, yaşamına, şehirlerine ve kurumlarına uyarlamak.” Vakfın amacı anlamındaki vizyonunun “Öğrencileri Batı kültürüne uyarlamak” olduğunu TÜRKEN’in kurucu ortaklarından biri olan TÜRGEV’in söz konusu vakfa ayırdığı sayfadan öğreniyoruz.
06.09.2019
04.09.2019
Ahlaki yönü ağır basan kanuni yükümlülüklerini yerine getirmediğinde kimseyi yasalara uygun davranmamakla suçlamam, bu devlet de olsa ona kanun şöyle diyor demem. Kanun dediğin ne ki; baki olan insanlık. Yine de insan bazen ahlaki düşünüp davranamayan fakat kanunlara uyup uygulayacağına yemin etmiş olanları kanunlarla uyarmak zorunda kalıyor.
Eğitim Bakanlığı, Hasan Âli Yücel anısına sadece görevdeki öğretmenlerin katılabileceği “Anadolu” temalı kısa öykü yarışması düzenliyor. Öğretmen okurlarıma duyurmuş olayım, belki ilgilenen olur. Ama aklından geçirip de bu yazıyı okuduktan sonra vazgeçmenizin sorumlusu da olmak istemem.
04.09.2019
04.09.2019
Hepsi bu kadar değil, çocuklarımızın geleceğine dair kararlar ENSAR, ÖNDER gibi onlarca vakıf, dernek ve cemaat külliyelerinde alınıyor. Milli Eğitim Bakanlığı ise bu küçük çıkar zümrelerini temsil eden gayri resmi oluşumların icra organına dönüşmüş durumda. Eğitim bakanlığı, Talim Terbiye Kurulu ve Şurasını; TBMM ise Eğitim Komisyonunu kendi elleriyle işlevsiz hale getirdi. Sadece eğitim değil, dış politika, güvenlik, sağlık gibi devletin hem karar verici hem yürütücüsü olduğu konularda devletin hafızası dediğimiz karar organları yok artık. Eğitim kararları sokakta alınıyor.
Ücret karşılığı ders veren ilk kişi olan Antik Yunan filozofu Protagoras, bir öğrencisinden ücretini istemiş; Protagoras’la girdiği tartışmayı kaybeden öğrenci “Ama davayı (tartışmayı) kazanamadım” diyerek ödeme yapmak istememiş. Bunun üzerine sofist filozof “Ben kazandığım için parayı benim almam gerekir; sen kazansaydın gene benim almam gerekirdi” demiş. Protagoras, Antik liberal diyeceğimiz biri; ‘borcumuz ne hocam’ diyen öğrencilerine edindiğin bilgi ne kadar işine yaradıysa o kadar ödeme yap diyor. Gönlünden ne koparsa demiyor, bilgiden ne ölçüde yararlandıysan o kadar diyor.
04.09.2019
22.07.2019
Batı’nın; gelişmişliğin, modernitenin karşılığı olarak kullanılması, Batılı olanın iyiye, güzele tekabül ettiği genel yargısı, politikacıları meşruiyeti Batılı olanda aramaya sevk ediyor. Her yapısal değişiklik, özellikle eğitim söz konusu olduğunda referans mutlaka Batı’da aranıyor; nasıl oluyorsa yalan yanlış birkaç örnek de bulunuyor. Doğuya ve Müslümanlığa ait din dersleri savunulurken, İslami din okulları (İHO, İHL) açılırken de örnek Batı’da arandı. Akıllarının bir köşesinde tuttukları, sadece kadınların girebildiği “kadın üniversitesi” fikrine ekonomik ve siyasal yapı bakımından Batı sayılan Japonya’dan örnek bulmuş olmaları İslamcılar açısından büyük şans!
Okul tercihi telaşı aynı zamanda bir orta sınıf telaşıdır. İktisadi pozisyonunu korumu ve yükseltme şansını eğitimde gören, üst sınıfla ilişki kurmasını aldığı eğitime bağlayan orta sınıf, eğitimi, her şeyden önce varlığını korumanın, kendini yeniden üretmenin yolu olarak görür. “İyi” bir eğitimle zenginler sınıfına atlayamazsa bile onların arasında yer bulabileceğini düşleyen orta sınıf, piyasada karşılık bulmayan diplomanın kendisini işçi sınıfının arasına düşüreceği kaygısıyla eğitime yatırım yapar. Özel öğretim yatırımcısı da her yerde orta sınıfın bu arayışına yanıt vermeye çalışır.
22.07.2019
22.07.2019
2012’deki okula başlama yaşını 60 aya düşüren kanun teklifinin TBMM’ye sunulan Genel Gerekçe’si “Çağın ihtiyaçlarına uygun, eğitim ve öğretim etkinliklerinin kaliteli, verimli ve yüksek standartlarda sunulabilmesi …” idi. İlkokula kayıt yaşını 69 aya çıkaran ve dün TBMM’de görüşülmesi tamamlanan kanun teklifi de aynı gerekçeye dayanıyor.
İslamcıların yalana yeni bir boyut getirdiğini, artık toplumu klasik anlamda aldatma, yanıltma yoluna gitmeyip hile ile amaçlanan algıyı zorla benimsetmeye çalıştıklarını görüyoruz.
22.07.2019
22.07.2019
Çarşamba günü, öncelikli ilgi alanı eğitim olan politikacı, sendika yöneticisi, öğretmen, akademisyen ve gazeteci Ankara’da bir araya geldi. mektepligazete.com’un birinci kuruluş yılında, gazetenin kurucularından Ali Taştan’ın çabası ve Çankaya Belediyesi’nin katkısıyla gerçekleşen buluşmada, “Eğitimin Bir Yılı ve Yerel Yönetimlerde Eğitim” başlığı altında Türkiye’de eğitimin bulunduğu nokta değerlendirildi. Gamze Yücesan Özdemir’in yönettiği toplantıda yapılan konuşmaların özeti, aynı zamanda bugün sona eren 2018-2019 eğitim-öğretim yılının özetini de veriyordu. Gelenekselleşen öğretim yılı sonu değerlendirmemi, birer cümlesini aktaracağım konuşmacılara bırakıyorum:
İnsanlar, neden varlığını çoktan yitirmiş toplulukların, değiştirdiği düzenlerin icat ettiği günleri bayram olarak kutlamaya devam ediyor? Neden insanlar inanmadığı dinin ritüellerini, dahil olmadığı hatta karşı olduğu siyasal dönüşüm anlarını kutlamak zorunda kalıyor?
15.06.2019
11.06.2019
Ortaöğretimdeki düzenlemenin Bakalorya Diploma Programı’nın kopyası olduğunu, Selçuk’un sunumda kullandığı dilin de oradan alındığını yazarken elbette bir bildiğimiz vardı. Ortaöğretimdeki düzenleme, zorunlu eğitimin 4+4+4 olarak bölündüğü 2012’den beri mahrum kaldığı eğitim fonlarından yararlanma projesidir. Doktorun yazdığı reçete, kullansam mı ki diye eşe dosta sorulamayacağına göre üste para verilen bu hazır reçete de haliyle ev ahalisine sorulamazdı.
Diyelim ki Türkiye uluslararası anlaşmaları imzalamadı ve Anayasa bağlayıcı tek hukuki metindir. “Bugün ilkokula başlayan çocuklarımız 2040’ta iş hayatına atılacaklar. Çocuklarımızı o günün dünyasına hazırlamak için bunu yapmak zorundayız.” diyen Ziya Selçuk’un biyoloji, fizik, kimya gibi temel bilim derslerini kapsayan Fen ve Teknoloji dersini 18, din dersinin 8 saat olarak belirlemesinin akla uygun izahı var mıdır? Din dersi liselerde haftada bir saatti, geçen yıl 2 saate çıkarıldı. Madem “Zamanın ruhu” senden yeni bir düzenleme istiyor o halde o bir saati çocuklara iade etmek gerekmez miydi?
11.06.2019
11.06.2019
Aristotales’ten beri: 2500 yıl önce Aristotales’in eğitimin üç temel unsurundan biri saydığı “uygulama”nın bugünün eğitim dilindeki karşılığı “yaparak yaşayarak öğrenme”dir. Türkiye bu kavramı her duyduğunda “Eğitimde reform” veya “Eğitim sistemi değişiyor” algısına kapılıyor. Eğitim politikacıları da bu kavramın toplumdaki karşılığını bildiği için çok sık kullanıyor. Söylemek istediğim sistem falan değişmiyor. Düzenleme yapılıyor. Düzenleme sistem değişikliğine yol açmaz, aksine mevcut düzenin devamını sağlar. Şunu da unutmayalım ki düzen değişikliği değişecek düzenin unsurlarını değiştirmeyi gerektirir
TDK, tatili ‘çalışmaya ara verileceği belirtilen süre, dinlenme’ olarak tanımlıyor. Bu tanıma ve bizim de bildiğimize göre tatili, tatile çıkan planlar; o süreyi nasıl geçireceğine, ne yapar veya yapmazsa dinleneceğine tatilci karar verir.
11.06.2019
19.05.2019
Sahnede veya kürsüde, mikrofon kullanan ve kitleye hitap eden diğerleri gibi bu iki fenomen de anlamsızlığın anlam üzerinde baskı kurduğu yılların ürünü olarak ortaya çıktı. Devlet Bahçeli her ne kadar Ajdar’dan eski olsa da kendisini ve dilini anlamdan ayırması Ajdar’dan sonraya denk gelir. Bahçeligillerin hitap ettiği kitleyi Ajdarlar dönüştürdü. Bahçeli, temsil ettiği topluluğa sahip çıkma yerine, ister istemez kendini Ajdarlaştırmak zorunda kaldı.
Eğer dilin bir sorunu varsa çözüm sokakta aranmaz. Ne yazık ki sokak kültürünü düzene sokması gereken Milli Eğitim Bakanlığı kendi kültürünü sokakta arar hale geldi. Değer yaratması, ahlak inşa etmesi gereken bir kurum değerler eğitimini kalpazan vakıflardan alıyorsa, dili kurtarılması gereken ekrandan öğrenmesi normaldir.
11.05.2019
11.05.2019
Karşı karşıya olduğumuz durum bence akılla, aklı nereden aldığımız, hangi akla hizmet ettiğimizle ilgili. Tabi konuya bu kadar derinden bakınca zekâyı ihmal etmemek lazım. Zekâ, az çok her hayvanda vardır. Önemli olan zekânın akıl edinme kapasitesidir. Akıl bilgiden edinilir. Demek ki akıl geliştirilebilir bir şey. Düşünce aklın dışarıdan aldığı bilgileri sentezlemesi sonucu ortaya çıkan eylem planı ise aklın nereden edinildiği önemli oluyor.
Kasım 2002 genel seçiminde yüzde 34.42 oy alan AKP, 365 milletvekilliği elde ederek 550 sandalyeli meclis’te yüzde 66.36’lık güce sahip oldu. 19.42 oy oranı ile 177 sandalye elde eden CHP, Meclis’in yüzde 31.18’ini; Meclis’e giren 8 bağımsız milletvekili ise (seçilemeyen bağımsız adayların aldığı oy dahil) 0.96 oy oranı ile Meclis’in 1.45’ini oluşturdu. Yüzde 9.52 ile DYP, 8.35 ile MHP ve yüzde 5’in üzerinde oy alan Genç Parti, DYP ve ANAP meclis’e giremedi. Vatandaşın yüzde 45.2’sinin oyu, karşı oy kullandıkları AKP ve CHP’nin hanesine yazıldı. Baykal, ‘millet iradesine saygının gereği olarak’ iktidar partisi AKP’nin Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın suçunu affedip milletvekili olmasını sağladığında, milletin yarısının iradesi sandığın dışındaydı. Erdoğan’ın siyaset yasağını kaldıran Anayasa değişikliğini iradesini “millet”ten almayan milletvekilleri sağlamıştı. Ahlaki gerekçelerle savunulduğu için bu kararın meşruiyeti tartışma konusu yapılmadı.
11.05.2019
12.04.2019
İnsanlar, oyunu kullanırken alım gücünün düşmesine, işsiz kalmasına, enflasyona, kur artışına, kamu mülklerinin talan edilmesine bakmadı. Ekonominin 24 Haziran Genel Seçimine etkisi ne idiyse bunda da o kadar oldu. Ekonomi seçmenin eğilimini etkileseydi 2002 benzeri bir sonuç ortaya çıkması gerekir krizin sorumlusu AKP’nin oyu yüzde 15’in altına düşmüş, siyasi hayatında ekonomiyle uzaktan yakından ilgisi olmamış MHP kapısına kilit vurmuş olurdu.
Eğitim düzeyinin seçmen davranışına etkisini biliyoruz, fakat insanların seçim tercihlerini aldıkları/alamadıkları eğitime bakarak belirleyip belirlemediğini bilmiyoruz. Çünkü kamuoyu araştırmacıları insanlara patatese erişim olanaklarını soruyor, eğitimin beklentilerini karşılayıp karşılamadığını soran yok.
05.04.2019
29.03.2019
Öğretmenler “Bu milletin çocukları için hizmet etmek” aşkıyla bakan olan Selçuk’a ‘Özel okullarınızı gelir düzeyi yüksek illerin zengin semtlerinde açmanızı nasıl yorumlayalım’ diye soramıyor doğal olarak. Çünkü o, jandarmanın, polisin, istihbaratın Süleyman Soylu’nun emrinde olduğu bir hükümetin bakanı. Öğretmenler adına sorayım; 2012-2018 yıllarında özel okullarınızın büyüme oranı nedir? Yanıt önemli, çünkü millet büyüyorsa iş millet adına, şirket büyüyorsa kapitalist adına yapılıyor demektir.
Mutabakat, müzakere sonunda tarafların uzlaşmasıdır. Müzakere ise birden çok tarafı olan ihtilaflı sorun ya da sorunlara diyalogla çözüm aramaktır. Mutabakata giden süreçte önce sorunlar, sonra sorunu temsil ehliyetine sahip taraflar belirlenir ve ardından müzakere başlar. Sorunun tarafları diğerini kendine denk görmeyebilir, ancak müzakere masasına oturanların karşısındakiyle eşit olduğunu kabullenmesi zorunludur. Taraflardan birinin hükümranlık iddiasında bulunması durumunda müzakere olmaz, mutabakat sağlanamaz.
29.03.2019
15.03.2019
Modüler Eğitim, Ziya Selçuk’un 2003’te uygulamaya sokup geride maliyet, zaman, enerji ve heba edilmiş kuşaklar bırakmış; şu sıra kendisi dahil savunucularının telaffuz etmeye utandığı iflas etmiş “Yapılandırmacı” neoliberal eğitimin diğer adıdır. Bu model, eğitimde öğrenciyi, fabrikada işçiyi, dairesinde memuru iradesinin dışında tasarlanmış kalıba sığacak biçime getirmeyi amaçlar. Modüler Eğitim bireyi, toplumun etkin katılımcısı, toplumsal yapıların değişip dönüşmesine müdahil olacak sosyal bir varlık olarak görmez. Bireyi egemen düşüncenin belirlediği kural ve koşullara uyum sağlayacak şekle sokar. Modüler öğrenme/öğretme yöntemi bireyseldir, grup çalışmasına uygun değildir. Öğretmene biçtiği rol ise danışmanlıktır.
AB temsilcisi Angel Gutierrez Hidalgo “AB olarak Türkiye´nin kendi eğitim sisteminde gerçekleştirmekte olduğu reformu çok olumlu buluyoruz. Bütün bu reformların AB stratejileriyle de uyumlu olduğunu belirtmek istiyoruz. 2023 Eğitim Vizyonu aynı zamanda bize AB olarak da iş birliği yapacağımız alanlarda bir hat, yörünge sunmuş oluyor.”demiş ve eklemiş “Zira finansal yardım ve diğer yardımlar açısından bu tür belgeler son derece önemli.” Arkası gelir mi bilemeyiz ama adam AB’nin çek defterini göstermiş!
08.03.2019
01.03.2019
Doğrudur, bilim para için yapılmaz; ama bilim milli şuurla da yapılamaz. Bilim için tek gerekli şart özgürlüktür, özgürlük olmadan asla bilim yapılamaz. “Bilim tek başına insana yaşama sevinci veren bir uğraştır. Başka bir amaçla beraber götürülemez” diyen Erdal İnönü, bilim insanlarına hitaben yaptığı bir konuşmada “Bilimin gerektirdiği koşulları yerine getirin. O irade size başka yere gidin diyorsa dediğini yapın. Anneniz babanız üzülebilir. Zararı yok, siz o yolda ilerleyin, sonunda herkes mutlu olur” der.
Garip değil mi, hiçbir girdisini teşvik kapsamına almadığı, desteklemediği çiftçinin ürettiği buğdayın fiyatını belirler ama devlet, onca teşvike rağmen güya hizmet satın aldığı özel okul ücretlerini belirlemez!
22.02.2019
08.02.2019
Eğer bir şeyi merak edeceksek o da ortaöğretimin hali olmalı. Eğitimin her kademesi sıkıntılıdır, fakat ortaöğretim eğitimin çıkmaz sokağıdır. İlköğretimi ve yükseköğrenimi şöyle veya böyle idare edebilirsiniz. Fakat öğrenim sürecinin kritik durağı ortaöğretimi savaş taktikleriyle düzenleyemezsiniz. Çünkü burası ilköğretimden sınavla aldığı öğrenciyi yine sınavla üniversiteye gönderir. Sınav sorununu çözemeyen bu bataklıkta debelenir durur.
Cemaati 40 yıldır ABD (CIA) ile anan solcular, dün olduğu gibi bugün de aynı çevrelerin hakaretine ve yaptırımına maruz kalıyor. Mesela “Hoca CIA kontrolünde” diyenlere 15 Temmuz’dan önce “cibilliyetsiz”, “şebek” demiş olan Sabah gazetesi yazarı Salih Tuna, literatüründeki küfrü bitirmiş olmalı ki iki gün önce “köksüzler” demeye başladı. Bu gün eğitim yazarınızı yarıyıl tatilinde sayar izin verirseniz (en azından kendi adıma) bu şahsa ‘terbiyesizliğin lüzumu yok, otur oturduğun yerde’ demek istiyorum. Yeni Şafak ve Sabah’taki yazılarından aktaracağım bölümleri okuyunca eminim siz de bana katılacaksınız!
01.02.2019
01.02.2019
Cemil kılıç, “sosyal medyada siyasi içerikli paylaşımlar”da bulunduğu için görevden aldı. Oysa daha geçen hafta Meclis Başkanı Binali yıldırım “seçim siyasi faaliyet değil” dememiş miydi! Diyelim ki siyasetçinin siyasi seçimde siyasi parti adayı olması siyaset değil de bir insanın uzmanlık alanına giren konularda fikir beyan etmesidir siyaset! Peki, siyasi görüşünü görev alanının dışında beyan edenlerin peşine düşmek Eğitim Bakanının (Vizyon Belgesi’ni “öğretmen merkezlilik” üzerine kuran ve her fırsatta öğretmenleri eleştirileri ve düşüncelerini açıklamaya teşvik eden Ziya Selçuk’un) görevi midir?
İçişleri Bakanı, sokaktaki şiddetin nedeni ve alınacak önlemler konusunda bir kez olsun YÖK Başkanı’nı veya Milli Eğitim Bakanı’nı arayıp eğitimin ne düşündüğünü sormadı. Fakat hayvanlara bile şiddet dışı yöntemlerle bir arada yaşama yollarını öğretmesi gereken eğitimin başındaki zevatlar, kurumlarında meydana gelen her olayın ardından içişleri bakanını arayarak yardım isterler.
18.01.2019
11.01.2019
Reprezantlar, pazarladıkları ilaç veya tıbbi malzemeyi her derde deva iksir gibi tanıtır. Politikacılar da öyle, onlar da ilaç pazarlamacıları gibi siyasi kararlarının olumsuz yönlerinin görülüp tartışılmasından hoşlanmazlar. Diyorlar ki 2023 Vizyon Belgesi’nin hiç mi olumlu bulduğun tarafı yok! Ben de diyorum ki yoğun bakıma alınmış yani komadaki hastaya verilecek ilacın önce yan etkisine bakılır. Bizler, hastanın refakatçisi olarak bunu yapıyoruz.
Öğretmenler katakulliye karşı dikkatli olmalı. Bir kanunumuz olsun derken meslekten olmak var işin içinde… Özellikle eğitim sendikaları üyeleri üzerinden tüm öğretmenleri tartışmaya dahil etmeli, onların profesyonelleşmeye itiraz etmelerini sağlamalıdırlar. Çünkü profesyonellik kaçınılmaz olarak insanı kalpazanlaştırır. Kalpazanlar saygın değildir.
10.01.2019
10.01.2019
Laik ahlakı yasadan daha güvenilir buluyorum. Çünkü yasa, insanın “ebna-yı cinsine, hayvanat vesair mahlukata karşı” husumet beslemesinin önüne geçmez, biraz korkutur fakat genellikle olay anında veya sonrasında müdahale eder. Oysa laik ahlak önleyicidir, kişiyi içten denetleyerek saldırgan bir yaratığa dönüşmesinin önüne geçer.
Ahlak artık sokakta, iş yerinde, yolda, kentte, köyde kişinin kendi başına edinebileceği bir ilişkiler kuralı değil. Fakat okul, hem deneysel yöntemlerle hem aktarım yoluyla ahlakın ele alındığı, kurallarının oluşturduğu yer olarak hâlâ önemini korumaktadır. Ahlak her zaman okulun ilk konusu oldu. Okul, sokağın başında, meydana çıkan yolun üstünde insana yol gösterdi. Ne yazık ki neoliberal islamcı işbirliği, okulun bu rolünü kamusal amaç gütmeyen bir kısmı sivil toplum örgütü görünümündeki cemaatlere, camilere, partilere, medyaya devrederek ahlaki ilkeleri disiplin olmaktan çıkardı.
24.12.2018
15.12.2018
Pedagojinin amacının insan davranışlarını yönlendirmek olduğunu belirten Fransız düşünür Durkheim, Fransa Dreyfus Davası’yla çalkalandığı sırada “şu an için pedagog açısından ahlak eğitiminden daha önemli bir konu olamaz” demiştir. Durkheim, ahlak ilkelerinin aynı zamanda hukukun ilkeleri olduğunu düşünerek laik ahlak eğitiminin önemi üzerinde duruyordu.
İttihat ve Terakki’nin 1914’te ayrı bir ders olarak müfredata alıp okuttuğu ahlak, bugün din dersinin içinde dinin öğrenme alanlarından biri olarak ele alınıyor. ”Musahabat -ı Ahlakiye” (ahlak konuşmaları) dersi programı, değişikliğe uğramadan Cumhuriyet okullarının belli başlı derslerinden biri olarak yerini korudu. 1926’da yurt bilgisi, 1936’da ise yurttaşlık bilgisi dersinin konuları arasına sıkıştırıldı. Ahlak, 1974’te tekrar ayrı bir ders oldu. 1982’de ise dinin konusu olarak din dersi ile birleştirildi.
07.12.2018
30.11.2018
Ahlak, verilen değil alınan derstir. Okula, camiye sınıfa topladığınız insanlar ağlamaklı sesinize, kafiyeli sözlerinize, peygamberimiz efendimizden misallerinize kulak asmaz. İnsanlar, özellikle çocuklar size bakar; ahlaktan söz edenin ahlak neresinde görmek ister. Parlamentoya oturma eylemine giden çevre eylemcisi İsveçli çocuk “Ama senin okula gitmen gerek” diyen yetişkinlere “ben sizin söylediğinizi yapmam, yaptığınızı yaparım!” demiş. İşte böyle… Çocuklar, gençler, yetişkinler 16 yıldır sahnede olan sizlere bakıyor. Siz onlarda aradığınız ahlakı bulamıyorsanız o sizde yok demektir.
Ziya Selçuk, sağ, daha açık ifadeyle “yerli ve milli” liberallerden biri... Onun, liberalleri modern toplumun unsurlarından biriymiş gibi düşünen kimi çevrede yarattığı heyecan, islamcı iktidarın oldukça mesafe aldığı geleneksel islami eğitimde sınırı zorlamayacağı algısının oluşmasına vesile olmasından kaynaklanıyor. Bu yazının öznesi olması, onun eğitimi modern kavramlarla içeriden konuşan biri olmasından kaynaklanıyor. Bu nedenle Ziya Selçuk adının neoliberalizm olarak okunması bu yazıda anlam bozulmasına yol açmaz.
23.11.2018
16.11.2018
Rusların Hıristiyan olmasıyla (988) Türklerin Müslümanlaşması (960) hemen hemen aynı zaman dilimine hatta Selçuklulardan başlatırsak aynı tarihe (985) denk gelir. Ruslar Hıristiyan olmaya karar verdiklerinde Vatikan’ın Latince dayatmasına direndi. Katoliklerle uzlaşamayınca da ibadetlerini kendi dillerinde yapmalarını sorun etmeyen Ortodokslarla anlaşıp İstanbul Patrikliğine bağlandılar. Bugün özgün bir Rus kültüründen söz edilebiliyorsa dillerine (Slavca) sahip çıkmalarındandır. Türkiye Türkleri hala ulus olmakla ümmet olmak arasında yalpalıyor, kültürlerini de arkeolojide arıyorlarsa sebebi dillerinden kolayca vazgeçmiş olmalarındandır.
“Barbarlar”, Roma İmparatorluğunun altını üstüne getirip talan ettiler fakat istila ettikleri imparatorluğun değerlerine saygıda kusur etmediler. Romalıların ekmeğine, atına el koydular ama Rama kültürüne, devlet düzenine dokunmadıkları gibi hayranlık duydukları bu toplumdan bir şeyler öğrenmeyi ihmal etmediler: Gotlar (Ostragotlar, Vizigotlar), Vandaller mallarına el koydukları Romalılardan çiftçilik, denizcilik, zanaat öğrendiler; yerleşik toplumlar için gerekli olan hukuki kurallarını, dinlerini, dillerini benimsediler. Hatta Barbarlar, istila ettikleri Roma İmparatorluğu topraklarında, Roma yasalarına tabi olup yaşarılar. Mesela Barbar Teodorik (Vizigot) işgal ettiği Roma’nın parlamentosunu, belediyesini, vergi sistemini dağıtmaz. Ortaçağ’da kabile reislerinin kullandığı kral (rex) unvanını kullanır ama kendini imparator ilan etmez (MS. 475). Para basar ama imparator adına!
16.11.2018
09.11.2018
Skandal, resmi sözlüğe (TDK) göre “Büyük yankı uyandıran, utanç verici veya küçük düşürücü olay” demek. Bir olaya veya söze skandal sayılabilmesi için olayın/sözün sizde yankı uyandırması ve beklenmedik olmasının yanı sıra failin de yaptığından ötürü utanıp küçük düştüğünü hissetmesi gerekir. Ki söz konusu şahsın açıklamalarında utanç belirtisine rastlanmamaktadır. Aksine, RS fm’den Yavuz Oğhan’ın sorularına verdiği yanıtlar ve istifa gerekçesi, rektörün sözünün arkasında durduğunu göstermektedir.
Şu haliyle pedagojinin Andımız tartışmasına dahil olmasını gerektirecek atmosfer yok. Ama yine de tartışmanın dışında kalarak fikrimizi söyleyelim. Bugünkü haliyle Andımız, 1933’te Milli Eğitim Bakanı Reşit Galip’in yazdığı motivasyon metni değil. Sonraki yıllarda metin üzerinde iki kez kalem oynatıldı: 1972’de “and içerim” ifadesi eklenerek yemin metnine döndürüldü. 1972’de “and içerim”den sonra gelmek üzere “Ne mutlu Türk’üm diyene”, 1997’de ise “Varlığım Türk varlığına armağan olsun” sloganları eklendi. Bu eklemeler ve diğer düzenlemeler, okulunda öğrenciyi motive edecek eğitimsel amaçlara hizmet etmediği gibi eğitimsel olabileceği düşünülen “doğruyum, çalışkanım, küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak” ifadelerini de bağlamından kapatmaktadır. Kaldı ki Andımız, bu haliyle yemin metni de sayılamaz. Yemin metni “yemin ederim” veya “and içerim”le biter. Oysa Andımz’la “and içerim”den sonra öğrenciye iki slogan daha tekrar ettiriliyor.
02.11.2018
02.11.2018
Öğretmenler, fikirlerini üretip uygulayacakları yer olan okullarda dile getiremiyor. Fakat suya yazmak olan sanal âlemde konu sınırlaması olmaksızın diledikleri gibi yazabilecekler. 3 bin karakterlik yazı alanına ek olarak 20 MB’lik zip’lenmiş dosya yüklenebilen bir milyon sayfayı analiz edecek görevlileri geçtim, bilgisayar bunca sorunun altından nasıl kalkacak merak ediyorum!
işletmecisi olarak Kurul üyeleri ile anlaşmakta zorluk çekmeyebilir (zaten ikisi TED’ten arkadaşı). Fakat Kurul’la ilişkisini eğitimci kimliği ile sürdürmeye kalkıştığında bu listeden eğitim ve öğretime dair kendisine yol gösterecek pedagojik bir düşünce çıkmayacağını garanti edebilirim.
19.10.2018
19.10.2018
Ziya Selçuk, muhafazakâr biri olarak neden Marx’ı olumlu anlamda anma, sol jargona başvurma gereği duydu? Konuşma yaptığı üniversitenin havasından etkilenmiş olabilir mi! Olabilir. Çünkü Selçuk, dün Nurettin Topçu’dan bugün Marx’tan alıntı yapabilecek; üslubunu konuştuğu kitleye uydurabilen, dinleyicisinin nabzını tutabilen politikacılardan biridir aslında. Solcular da az değil! Türkiye’de ilk kez eğitimin politik bir mesele olarak ele alınmasını sağladılar. Erdoğan seçmenleri dahil halk, solcuların ne dediğine kulak kabartıyor. Selçuk’un sol literatüre başvurması, solcuları sakinleştirir mi bilinmez, ama amacın bu olduğu kesin...
Her biri, toplamı devlet demek olan bir tüzel kişiliği temsil eden zevat, psikolojiyi delilik anlamında kullanıyor. Onlara göre İsmail Devrim kişisel bir buhran yaşadı ve ölümünden kendisi sorumlu! Bütün mesele intiharın sosyolojik boyutunu gizlemek. Çünkü sosyolojik olan toplumsaldır. Psikolojik vakıanın sebebi de tedavisi de kişiye havale edilir; hastalık sosyolojikse sebebi devlettir ve çareyi de o bulmak zorundadır. Telaşın sebebi bu...
05.10.2018
29.09.2018
 4  ...