Kitaplar


 

 


(Ortak kitap)
 



    https://www.facebook.com/ozmenu  https://twitter.com/unalozmen

 

Ünal Özmen

 

Anasayfa

Yazısına ya da konuşmasına böyle başlayanlara, Erdoğan üzerinde uyarıcı etki gösterecek ne diyo olalar ki diye şöyle bir bakıyorum. Daha çok politikacı ve hâlâ 4. Kuvvetin(!) kuvvetini kendisindeki kinetik enerjiden aldığını sanan gazete ve tv yorumcuları bunu yapan. Uyarılarının hiç bir karşılığı bulunmadığını bilecek denli tecrübeli bu kişilerin uyarısı, kendilerini uyarıcı konumda göstermek, uyardığına eş statüde olduğu algısı yaratma arzusundan kaynaklanır. Özellikle Erdoğan gibilerin nasıl uyarılması gerektiğini gençler daha iyi anlamış durumda ve onu anladığı biçimde uyarıyorlar.
“Yol ver gidelim, Taksim’i ezelim” diye slogan atanların gözü gerçekten bu denli kararmış mıydı? Aralarına girdim ve onlar komutanından emir isterken ben onlara bakarak ciddiyetlerini ölçmeye çalıştım. Doğrusunu söylemek gerekirse, kalabalık sayılmayacak topluluğun içindeki az sayıdaki genç insanın hiç de saldırgan karakterli olmadığını hemen fark ettim. Acaba içlerinde benim fark etmediğim bir canavar barınıyor olamaz mıydı? Bunu da daha yakından tanıyarak öğrenebilirdim ancak.
22.06.2013
13.06.2013
Taşlıdere Çay fabrikasının RTE Üniversitesine devrini protesto eden Rizeliler, 21 Aralık 2012 günü Rize Çaykur binasını basmıştı. Herhangi bir entelektüel önderlik yoktu. Eylemciler yüzde yüz Rizeli ve çiftçiydi. Amaçları yetkili biriyle görüşüp Hükümet kararının geri alınmasıydı.
Bir gazetede yazıyor, televizyonda yorum yapıyor, politika ile profosyonel olarak ilgileniyorsanız; hele hele bunları bir de akademik kariyerinizden aldığınız referansla icra ediyorsanız olayları, olguları olmadan önce az bir yanılma payı ile tahmin etmeniz gerekir. Aksi halde hayatı yaşayarak öğrenenlerden biri olursunuz ki lafınızın hükmü olmaz.
13.06.2013
07.06.2013
Aslında tablo, yorum gerektirmeyecek derecede açık; başta eğitim iş kolu olmak üzere kamuda örgütlü sendikalar (kimisine sendika denebilirse) devletle yakınlığı oranında üye sayısını artırırken haklarını işveren saldırısından korumaya çalışan, güncel taleplerle ortaya çıkanlar yeni üye kazanmak bir yana mevcut üyesini de kaybediyor. Bu tablodan çıkarılacak oldukça çok ve mantıklı sonuç var; fakat benim okumamdan edindiğim ilk sonuç, proleterleştiğinin farkında olmayan ve küçük burjuva hayallerinin peşinde koşan öğretmenlerin kendilerini hâlâ devletle özdeşleştirmeye devam ettiği, bundan ötürü de toplumun ezilen kesimleri için hiç de güvenilir bir müttefik olmadığı yönündedir. Bir hafta süren isyanın öznesinin gençler olması, bana göre entelektüel bilinen organik aydınlara güvenin bittiğini de gösterir. Ne yazık ki Eğitim Sen’in, izzetini işvereninin paçasında arayan büyük çoğunluk adına kapasitesini zorlayarak iki kat performans harcayarak ortaya koyduğu entelektüel çabası bu gerçeği değiştiremiyor.
Milli Eğitim Bakanlığı aldığı bir kararla 2014-2015 Öğretim Yılından itibaren Hayat Bilgisi dersini 3’üncü sınıflardan kaldırdı. Yerine Fen Bilimleri dersini getirdi. Bu, çocuğa, kendisi için gerekli yaşam becerileri yerine piyasanın arzu ettiği bilgi ve becerilerin kazandırılması demek. Eğitimsel açıklaması mümkün olmayan son derece kötü bu kararın mantıklı bir tek açıklaması var; o da 4+4+4 yasasıyla düşürülen mesleki eğitime başlama yaşının gereği olması. 4+4+4 yasasını oylayanlar bilmez, fakat neoliberal eğitimin kuramcıları, erken yaşta iş ve tüketim makinesine dönüştürecekleri yoksul aile çocuklarının teorik altyapısını da erkenden hazırlanması gerektiğini bilirler. 3’üncü sınıfta Fen Bilimleri dersini alacak çocuk (okula 5 yaşında kaydedilmişse) 7 yaşında!
07.06.2013
26.05.2013
Bu etkinlikte bir kez daha tanık oldum ki neoliberalizm dediğimiz melanet dünyanın her yerinde aynı biçimde işliyor: Gelir dağılımı, Hindistan’da da Türkiye’de de zenginlerin lehine, yoksulların aleyhine daha da bozuluyor. Eğitimin piyasaya sunulması ABD de hangi gerekçelerle ve nasıl gerçekleşiyorsa bizde de aynısı geçerli. Yeni muhafazakârlık yeni toplumsal bilinci inşa ederken İngiltere’de hangi argümanları kullanıyorsa din farkıyla Türkiye aynısını kullanıyor. Sendikalar oralarda da istikrarsızlık unsuru burada da! İnsan aklını harekete geçiren bilim, dünyanın her yerinde sıradan, değersiz, akıl dışı alışkanlıklara kurban ediliyor.
Teşvik SCI, SSCI ve AHCI indeksine giren makalelere değil atıf alanlara verilse durum ne olur? Bence en doğrusu bu; çünkü parasını verip makale yayınlatmak bu dünyada olmayan şey değil, mümkün olmayan bilim dünyasında işe yaramayan fikirlerden söz ettirmektir. Kalite denen şey de budur zaten. Dediğim gibi her şey gibi üniversitelerin de piyasası var; bedelini ödedin mi makaleni de yayımlatırsın ödülünü de alırsın.
18.05.2013
10.05.2013
Ağrı’nın ilçesi Diyadin’de bir öğretmen, memleketine mektup yazar. Arkadaşını Allah’a emanet ettiği cümlesini bitirdikten sonra adının altına imzasını atar. Postalamaya hazır mektubunu sınıf defterinin arasında bırakarak dersi branş öğretmenine teslim eder. Mektup, imzalamak için sınıf defterini açan beden eğitimi öğretmeninin eline takılır. Resmi bir yazı olabilir mi diye bakarken mektup olduğunu anlar ancak yazıda geçen bazı ifadeler gözünü ısırmıştır bir kere. Okumakla kalmaz, alır ve adı geçen, kastedilen kişilere verilmek üzere mektubu fotokopi ile çoğaltır.
03.05.2013
19.04.2013
Ağrı’nın ilçesi Diyadin’de bir öğretmen, memleketine mektup yazar. Arkadaşını Allah’a emanet ettiği cümlesini bitirdikten sonra adının altına imzasını atar. Postalamaya hazır mektubunu sınıf defterinin arasında bırakarak dersi branş öğretmenine teslim eder. Mektup, imzalamak için sınıf defterini açan beden eğitimi öğretmeninin eline takılır. Resmi bir yazı olabilir mi diye bakarken mektup olduğunu anlar ancak yazıda geçen bazı ifadeler gözünü ısırmıştır bir kere. Okumakla kalmaz, alır ve adı geçen, kastedilen kişilere verilmek üzere mektubu fotokopi ile çoğaltır.
Bakan Avcı, FATİH Projesi pilot uygulamasını değerlendiren E-İçerik İhtiyaç Analizleri anketini ciddiye alarak projenin gözden geçirilmesi gerektiği düşünmüş olabilir. Biliyorsunuz anket, projenin “teknoloji okuryazarlığı dışındaki problem çözme, dili etkili kullanma, sorgulama, yaratıcılık, eleştirel düşünme, hayat boyu öğrenme, bilgi okuryazarlığı, sosyal sorumluluk ve takımla çalışma becerilerinin kazandırılamadığı” tespitinde bulunuyordu.
19.04.2013
12.04.2013
Edebi eser okuru olmayan yargıç ya da savcının eline düşmeyin. Derdinizi anlatamazsınız, anlatsanız da anlaması zaman alır. Zaman denen o şey de KCK davalarında, Silivri mahkemelerinde görüldüğü gibi sizin ömrünüzden gider. KCK sanığı olarak tutuklu bulunan KESK üye ve yöneticilerinin tutuksuz yargılanmak üzere salıverildiği duruşmayı izlerken aklımdan geçen buydu.
Dendi ki öğrencilerin farklılıklarını dikkate alan bir modele geçiyoruz, bu model öğrenciler arasındaki bireysel farklılıkları gözetecek. Bu yeni modele göre hiçbir öğrenci diğerinden daha az ya da çok zekâya sahip değildi; zekâsının çalışma biçimi (neo-kafatasçılık) tespit edilir bilgi de ona göre verilirse aynı konuyu her öğrenci öğrenebilirdi. Mesela dendi, ...
12.04.2013
05.04.2013
Üniversite giriş sınavlarında din dersinden de sorurlara yer verilmesindeki esas amaç her halde siyasal İslam’ın egemenlik alanının sınırlarını daha geniş çizerek laikler üzerinde psikolojik baskı kurmak istenmesiydi.
Bademler Köyü hakkında en az benim kadar bilginiz olduğunu sanıyorum. Tiyatrosu, kütüphanesi, oyuncak müzesi ve Türkiye’nin en temiz köyü ödülü sahibi olması hak ettiğinden az da olsa Bademler’in medyada yer almasını sağlıyor. Bademler, Urla'ya bağlı ortalama büyüklükte bir köy. Bin civarında nüfusa sahip Bademler'i Türkiye, ilk ve tek tiyatro topluluğu olan köy olarak tanıyor.
05.04.2013
29.03.2013
Memur-Sen’in “Kılık-Kıyafet Serbestliği” adı altında başlattığı eylemde(!) birazcık itaatsizlik, az biraz özgürlük arayışı olduğunu sezsem, yirmi beş yıl boynumu sıkan kravattan intikamımı almak için aralarına katılır destek verirdim. Ama onların derdi özgünlük değil; dertleri, ulus devletin memurunu ulemadan ayırmak üzere terziye diktirdiği modern kıyafet yerine çatallı iğne ile tutuşturulan ulema tipi giyime dönmek.
Başlık Eleştirel Pedagoji dergisinden alınma. Derginin son (26.) sayısının dosya konusu Kuzey Kıbrıs. Dergi, 57 sayfasını Kıbrıs’a ayırmış. İkisi Kıbrıs’ta yaşayan Türkiyeli, diğerleri Kıbrıslıtürk toplam 13 öğretmen, gazeteci, yazar, politikacı ve akademisyen bize Kıbrıs’ı anlatıyor.
29.03.2013
29.03.2013
Milli Eğitim Bakanlığı ders kitaplarını inceleteceği 4 bin öğretmeni beş ilde beş saatlik kurstan geçirdi. Bu dört bin kişi, ders kitabı incelemek isteyen 26 bin başvurunun arasından seçildi. İngiliz turiste yemek servisi açacak garsona üç yıl turizm meslek lisesinde, asgari iki yıl da turizm meslek yüksek okulunda olmak üzere 5 yılda öğretilecek bilginin doğruluğu, sunuş yöntemi, dili, tasarımı, öğrenci düzeyine uygunluğu, görselliği 5 saatlik kursa teslim!
Kürt Sorunu denen şeyin aslında bir anadilinde eğitim sorunu olduğu, egemen ulus devlet sınırları içindeki etnik kimliklerin anadilinde eğitim talebinin ise aynı zamanda coğrafi bir kavram olarak kullanıldığı konusunda sanırım mutabıkız. Mutabıkız derken anadilinde eğitimi bir insan hakkı olarak isteyen, savunan ve destekleyenleri kastetmiyorum yalnızca; milliyetçi MHP’nin, ulusalcı CHP’nin, İslamcı AKP’nin “bölücü” bir siyasi talep olarak değerlendirip reddetmelerinin de anadilinde eğitimin sınır çizen rolünü kabullenme olarak değerlendiriyorum. Bu konuda mutabakat sağlanamayan konu çözüm; bölünür müyüz, bölünürsek ne olur?
29.03.2013
15.03.2013
Kaldığımız yerden devam edecek olursak anadilinde eğitim, egemenlik ifadesi olmasının yanı sıra dilin aktif olarak kullanılacağı anlamına gelir. Ki, bu durumda eğitimin yapılacağı sınırları belirlemenin zorunlu olduğunu söylemeye gerek yok. Egemen ulus devletin içinden yükselen anadilinde eğitim talebi, en makulünden “demokratik özerklik”, “federasyon” ya da “bölgesel yönetim” gibi coğrafi kavramları içerir.
Anadilinde eğitim talebinden vazgeçilmesi, öncelikle Kürt siyasi hareketinin ve ona destek veren entelektüel camianın pozisyonunu yeniden gözden geçirmesine yol açacak. Anadilinde eğitimin, yerel yönetimlerin güçlendirilmesiyle ulaşılacak bir hedef olarak algılanması gerektiğine inanmayanlar çoğunlukta olacak. Şimdilik Öcalan’a tabi olduğunu deklare etse de olası “uzlaşma”nın sağlayacağı dinginlikle yorgunluğunu atan örgütten bir itiraz yükselebilir.
08.03.2013
02.03.2013
Salı günü, 168 kamu görevlisi, erkenden kalkıp vatandaşa hizmet etmek üzere yola çıkmaya hazırlanırken AKP’nin toplu taşım aracı olarak kullandığı polis otolarına tıkıştırılarak burası da sizin işyeriniz sayılır dercesine karakollara götürüldüler. 97’si öğretmen, çoğu sağlık ve büro çalışanı; ağır hasta ve çocuklu kadın memurlar, Haziran 2012’de gözaltına alınan ve taa 10 Nisan’da mahkemeye çıkacak olan 59 arkadaşının yanına gönderilecekler. Polisin gözaltı gerekçesine kulak asmayın; bu ülkede, hele de bu dönemde bırakın solcu olmayı iktidara az buçuk muhalifseniz yasadışı bir faaliyetle ilişkilendirilmenizden daha kolay ne olabilir. Asıl suçları KESK üyesi olmaları, daha geniş anlamda söyleyecek olursak solcu olmak.
Üretime dayalı sanayi ve teknoloji bakımından yoksul ülkeler arasında kalan Türkiye, açığını insan gücüyle kapatabileceğini düşünüyor. Erdoğan ve aslında tüm muhafazakârlar için çoğalma, makine ile rekabet edebilecek işgücü anlamına geliyor.
22.02.2013
15.02.2013
Oğlu Davut anlatmıştı; Şef (asıl adı Vakkas ve asıl mesleği marangozluk olan komşumuz), bahçesinde, içine sığmaz tanelerinin çatlattığı narları toplarken altıncı yaşına basmış ve buna rağmen henüz çiçek açmış bir nar ağacının gölgesine oturup onunla konuşmaya başlamış. Bilmeyenler için söylüyorum; iklimdeki beklenmedik değişimler ağaçların biyolojik zaman algılarını tersyüz eder. Bu da bazı ağaçların çiçeklerini açmada zamanlama hatasına düşmelerine, tarımcı deyimiyle şaşırmalarına neden olur. Özellikle hafıza kıtlığı bulunan çiçekli ağaçlar, ocak veya şubatta zamansız ısı yükselmesini baharın gelişine yorar ve çiçeğini erkenden salıverir. Tabi ardından gelen ilk ısı düşmesinde düşük yapan onlar olur. Bu hafızasızlık kayısı ağacında ileri düzeydedir. Bundan dolayı kimileri kaysı ağacını “aptal”lıkla suçlar.
Zorunlu eğitim süresinin bölünerek 4+4+4 olarak düzenlenmesi, zorunlu din dersinin yanına seçmelisinin eklenmesi ve eğitimde performansa dayalı değerlendirme sistemine geçilmesi 18. Milli Eğitim Şurası kararlarıydı. Şura, daha sonra yasallaşan bu projelerin meşruiyet ayağı olarak toplanmıştı. Fakat dönemin Bakanı Nimet Çubukçu (Baş), AKP açısından süreci yönetebilecek gibi gözükmüyordu. İslam’ın piyasa ile ilişkisini Hükümet adına kurgulayan kurmaylardan biri olarak Ömer Dinçer, zor geçecek dönemi atlatmak üzere Bakanlığa çekildi. Bu atama, aynı zamanda yargı kararları ve Alevi Çalıştaylarından umutlanıp zorunlu din dersi uygulamasının seçmeli olmasını dillendirenlere Erdoğan’ın ‘boşuna umutlanmayın’ deme yerine kullandığı bir sözdü.
08.02.2013
01.02.2013
Talim ve Terbiye Kurulu Başkanlığı (TTKB), 14 Ocak 2013 tarihli bir kararla ders kitaplarının hazırlanmasında uyulacak kriterleri yeniden belirledi. Birkaç ay önce de ders kitaplarının incelenmesiyle ilgili usul ve esaslar tümüyle değiştirilmişti. İlkin, AKP döneminde ders kitapları mevzuatında yapılan değişiklikleri sayıp bir yere not ediyordum; bu yeni ekip benim sayma hızımdan süratli çıktı, artık takip edemiyorum. Sanırım ‘yeter be artık’ denecek noktaya gelindi. Gerçi yeter artık denmese de bu konuda yeni değişikliklere gidileceğini sanmıyorum. Çünkü TTKB, aldığı kararla varılabilecek en gerici noktaya ulaşılmış durumda; bundan sonrası yok. Altı tümcelik bir paragrafta “bilimsel” sözcüğünün, yedi kez kullanılmış olduğunu görünce vardım bu kanıya!
Hayvanlar ders kitaplarında hangi yönleriyle ele alınıyorlar; çizim, resim ya da metinlerde hayvanlar doğal hayatımızla ilişkilendiriliyor mu diye baktığım kitaplarda hayvan resmine rastlamadım desem yeridir. Hiç yok değil tabi, mesela Hayvanları Koruma Günü, Canlılar ve Besinleri, Orman Haftası gibi konu ve günün denk geldiği yerlerde bazı çizim ve resimler mevcut. Fakat onlar da çocukların hayvanlar hakkında bilgi edinmesine, onların doğanın bir parçası olduklarına ilişkin fikir edinmelerine hizmet etmiyor.
25.01.2013
18.01.2013
Şaka değil, gerçek; okuyun göreceksiniz... 2. YAZI: Dinci yayınlar çocukların cebinden girip beyninden çıkmanın yolunu arıyor. 3. YAZI: ÖĞRETMENLER BUNU BİLMELİ
“100 Temel Eser”in altında imzası olanlar nerede? / “Pekmezi küpten, kadını kökten al” / Ancak Ömer Dinçer’in aklına gelebilecek bir kurnazlık / Hangi derse kimin gireceğine halk karar vermeli / Liseliler soruyor: Neden, niçin ve nasıl eğitiliyoruz?
11.01.2013
04.01.2013
ODTÜ, bugün Türkiye’nin en çok ihtiyaç duyduğu aydın cesaretinin ölmediğini; aydının, cesaretini harekete geçirerek entelektüele dönüşebileceğini gösterdi.
MHP Milletvekili Özcan Yeniçeri, Osmanlı İmparatorluğunun dili dediği Osmanlı Türkçesinin okullarda öğretilmesi amacıyla TBMM’ye bir kanun teklifi verdi. Kanun teklifi, Osmanlıcanın seçmeli değil, zorunlu ders olmasını öngörüyor. Milletvekili “Yasayı, bir gece, karşılaştığım bir yazıyı okuyamamanın acısı içinde hazırladım. Sahip olduğu değerlerle bu milleti buluşturmak gerekir.” diyor (Habertürk tv, 14 Aralık 2012, 20.45). Yayına telefonla katılan eski Eğitim Bakanı, AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik’de aynı fikirde “Zorunlu olmasa da seçmeli olabilir” diyerek destek çıktı milletvekiline.
28.12.2012
18.12.2012
11.12.2012
10.12.2012
Bundan sonraki uygulamalar dinin zorunlu kıldığı giyim, düşünme ve davranışların da ötesinde dinen aykırı bulunan yaşam tarzlarının sınırlanması biçiminde olacaktır. Bu zorunlu çünkü giyim tarzı, bireyin hayatla ilişkisini nasıl kurmak istediğini, toplumun hangi kesimine ait olduğunu her hangi bir zihinsel argümana başvurmadan doğrudan ifade etmesinin en etkili yoludur. Yaşam tarzına dönüşmemiş, zihinlerde kalıcı bir yer edinmemiş din, dinci açısından hiçbir anlam ifade etmez. Bu bakımdan Eğitim Bakanı temsil ettiği zihniyet açısından uygun bir mevzuat hazırlamıştır. Demek ki sorun türbanın önünün açılması değil, din eğitiminin modern eğitim kurumlarında bilimsel derslerin arasına alınmasıdır. Din eğitimini kabullendiğiniz ya da kabullenmek zorunda kaldığınız an dini ritüelleri engelleyemezsiniz.
Pazar günü, Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele ve Uluslararası Dayanışma Günü’ydü. Günün kadınlar açısından anlamını, kadının kadın olarak kendisi için ne ifade ettiğini anlamak için günü de vesile edip öğretmen kadınların örgütlenme eğilimlerini gözden geçirdim. Bir süredir öğretmen kadınların hangi sendikaları niçin tercih ettiklerini merak ediyordum. Ulaşabildiğim resmi kayıtlardan eğitim sendikalarının üye yapılarını cinsiyet dağılımı açısından inceleyip bu merakımı giderdim.
04.12.2012
27.11.2012
İşçi Partili, İngiliz Eğitim Bakanı Charles Clark “Ortaçağdan kalma, gerçeğin peşinden koşan bir bilim topluluğunu desteklemek” gibi bir niyetlerinin olmadığını söylemiş 2002’de eğitimin anlamı üzerine yaptığı bir konuşmada. Türkiye’de dindar bir bakan “Ticari değeri olmayan bilginin anlamı kalmadı artık” diyor. Peki, bu büyük ittifak karşısında ticari hiçbir değeri bulunmayan ve bize savaş karşıtlığı düşüncesini veren “bilgi”yi kim aktaracak, koruyacak, geliştirecek, savunacak… (BirGün PAZAR (25.11.2012)
YÖK Başkanı Gökhan Çetinsaya'yı izliyorsanız siz de fark etmiş olmalısınız; Çetinsaya, başkan olarak, varsa bile YÖK konusundaki fikirlerin bir türlü açık etmiyor. Her itirazı makul, her soruyu değerlendirilebilir buluyor
25.11.2012
20.11.2012
MHP grubundan 21 milletvekilinin Milli Eğitim Bakanı Ömer Dinçer hakkında verdiği ve Çarşamba günü görüşülen gensoru görüşme tutanaklarını okudum. Gensoru, Meclisin denetim biçimlerinden biri; ilgili bakanın, başbakanın veya hükümetlerin görevini kötüye kullandığı, yapmadığı durumlarda azlini talep eder. Ömer Dinçer hakkında verilen gensoru...
Bir başka üye de şunu sorabilirdi Bakan Dinçer’e: Aynı kitapları önümüzdeki yıl yine alacakmışsınız. Bu için öngörülen tutar olan 535 milyon TL’yi de “…amacı; fakru zaruret içinde ve muhtaç durumda bulunan vatandaşlar”a yardım etmek olan Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Teşvik Fonu kaynaklarından kullanacakmışsınız. Sayın Bakan, bu ne iştir! Yani siz benim çocuğumun kitabını fukaraların rızkından kestiğiniz nafakalarla mı karşılıyorsunuz?
20.11.2012
13.11.2012
Fethullah Gülen ve önderi olduğu örgütlenme, bugüne dek genellikle dini terminolojiye başvurularak anlamaya, açıklanılmaya çalışıldı. Oysa bu örgütlenme, cemaat yapılanması gibi ortaya çıkmış olsa da başından beri ekonomik ve aynı zamanda politikti; çünkü...
403 milyar 99 milyon Tl. olarak öngörülen 2013 yılı bütçesinin 68 milyarı eğitime ayrılmış. Bazı medya organlarının dediği gibi bütçenin “aslan payı” 2013’te de eğitimin. Peki, bütçeden ayrılan pay artmasına rağmen neden ailelerin öğrenci başına harcaması anormal düzeyde artış gösteriyor? İnsanlar neden daha kaliteli bir eğitim aldıklarına inanmıyorlar? Eğitim çalışanları neden hâlâ yoksulluk sınırında?
11.11.2012
06.11.2012
Dün, yine öğretici bir konferansa dinleyici olarak katıldım. Konferansı veren Ankara Üniversitesi Eğitim Fak. Yaşam Boyu Öğrenme ve Yetişkin Eğitimi Bölümü ile Eleştirel Pedagoji dergisinin davetlisi olarak gelen İngiliz Prof. Dave Hill’di. Prof. Hill, eğitim politikaları üzerine çalışan ve kendisini Marksist eğitim aktivisti olarak tanımlayan biri.
Anımsayan olacaktır AKP, kamu kurumlarındaki kadrolaşması sırasında ilk ve en büyük operasyonunu Talim ve Terbiye Kurulunda gerçekleştirmiş, 2003 yılında 167 kişiyi uyduruk bir soruşturmaya dayanarak sürgüne göndermişti.
06.11.2012
06.11.2012
-İlk metro hattı, Londra’da işletmeye açıldı (1863). -Ankara Belediyesinin 17 yıl önce “Hayırlı Olsun” tabelasını astığı metroya şu ana kadar ancak bir kişi girebildi o da cansız çıktı.
1. Okulunuzu canlı veya cansız bir varlığa, bir nesneye ya da herhangi bir şeye benzetmeniz istense neye benzetirsiniz? Neden? 2. Öğretmenleri canlı veya cansız bir varlığa, bir nesneye ya da herhangi bir şeye benzetmeniz istense neye benzetirsiniz? Neden? 3. Sizin için okula gitmenin en güzel yanları nelerdir? 4. Sizin için okula gitmenin en hoşlanmadığınız yanları nelerdir? 5. Her gün nasıl bir okula gitmek isterdiniz? Yukarıdaki sorular...
30.10.2012
23.10.2012
Nobel ödülü, verilmeye başlandığı 1901’den 2011 yılına kadar 23 kurum ve 853 kişiye verilmiş: ABD, 334, İngiltere 117, Almanya 102 Nobel ödülüyle açık ara önde. Fransa 65, SSCB dönemi dahil Rusya 37, İsveç 30, İsviçre 26 ödülle bu üç ülkeyi takip ediyor. Wikipedia, Türkiye’nin de içinde bulunduğu Müslüman ülkelerin aldığı toplam Nobel ödülü sayısını 12 olarak gösteriyor.
Okullar eylem alanı olmalı, ama böyle değil. Okullar, eylem sözcüğüne bizim anladığımız biçimde anlamını veren mekânlardır. Okul, öğrencisiyle, öğretmeniyle, memuruyla katıksız küçük bir modeli olduğu toplumun sorunlarını fark eden ve ona ilk tepkiyi veren kurumlardır. Her eylemci, ilk eylemine mutlaka önce okulda başlamıştır. Biz, kaloriferlerin zamanında yanmamasını, kurtlanmış mercimekten çorba yapılmasını, kokmuş Et Balık Kurumu etlerinin yemeğe katılmasını boykot ederken öğrenmiştik eylem yapmayı ve bunun bir düzen sorunu olduğunu.
16.10.2012
16.10.2012
Avrupa Birliği ilerleme raporları, üyelik başvurusunda bulunan Türkiye’nin Avrupa standartlarına uyan uymayan yönlerini ortaya koyuyor. Üye olmak istiyorsan şunları bunları yapmalısın diyor, bunun için yüklüce miktarda para da veriyor; elbette o da kriterlerin ne ölçüde gerçekleştiğini sorgulayacak. Türkiye AB ilişkileri, taraf da olsak karşı da çıksak sonuçta yaşadığımız ülkenin tanzimine yönelik politikaları nedeniyle hepimizi ilgilendiriyor.
Hükümetin, üniversitelerin birinci öğretim öğrencilerinden katkı payı (harç) alınmaması kararı, bu peşin kaynaktan mahrum olan üniversiteleri yeni kaynak arayışlarına sevk etti. Üniversiteler, Bakanlar Kurulu Kararı’ndaki “öğrencilerden alınması gereken öğrenci katkı payı tutarları, Devlet tarafından karşılanır.” ifadesinin de uygulanmayacağından, devletten bir kuruş alamayacaklarından benim kadar eminler. Bundan dolayı üniversiteler, ortak kullanıma açık sosyal ve kültürel alanlarını paralı hale getirirken bazıları da üniversite bütçelerinden karşılanan bilimsel faaliyetlerini sınırlama yolunu seçiyor.
16.10.2012
02.10.2012
... 10 ...